|Acı kapınızı çaldığında ona yer olmadığını söylerseniz, o da bunun hiç sorun olmadığını, kendi koltuğunu yanında getirdiğini söyler.|
•••
Agah bey'in, söylediklerinden sonra boğazımda büyük bir yumru oluştu. Ne kadar yutkunursam yutkunayım, geçmedi.Nefes alış verişlerimin hızlanması ile sertçe inip kalkan göğüsümden dolayı, sırtımdaki ve karnımda olan yaralar sızlamaya başladı.
Ne zaman yumduğumu bilmediğim gözlerim, sıkmaktan artık ağrımaya başlamıştı. Boğazımda olan yumrunun geçmesi için tekrardan sertçe yutkundum fakat yine geçmedi.
Sanki arkamı dönsem, göreceklerimden korkar gibi gözlerimi daha fazla sıktım.
Kendimi ne kadar sıkarsam sıkayım, gözümden akmayı bekleyen yaşların özgürlüğüne engel olamadım.
Çeneme doğru süzülen yaşla birlikte bedenimde bir ürperti oluştu.
Sanki vücudumda bulunan bütün enerji çekilmiş gibiydi, bacaklarım titremeye başladı. Titremenin geçmesi için derin bir nefes almak istesemde pekte mümkün olmadı, zira bedenimde nefes almak için bile güç kalmamış gibiydi. Yıllardır yaşadığım bütün acıları, bedenimde tekrardan hissettim.
Bir soru daha fazla ne kadar canımı yakabilirdi ki?
Belki, günümüzde artık alışıla gelmiş bir soruydu fakat yaşayan birine bu soruyu sormak o yaraların tekrardan sızım sızım sızlamasına sebep oluyordu. Ve canımın yanmasıma sebepti.
Kısacası bir soru, canımı fazlasıyla yakmaya yetmişti.
Ne kadar süre bu şekilde sessiz kaldık bilmiyorum fakat arkamı dönmeye cesaretim yoktu. Ne söyleyebilirdim ki, 'evet yıllarca şiddete maruz kaldım mı diyecektim?
İğrenmez miydi benden, ben bile bu halimden utanırken o iğrenmez miydi?
İçimde verdiğim bu savaşta, beni yenilmekten kurtaran Agah bey'in, kendisinden ilk defa duyduğum ve hiçbir duygu barındırmayan sert sesi ile "Dönmeyecek misin?" demesi oldu.
Cevap vermek için bile kendimde bir güç bulamazken sadece olumsuz anlamda başımı sallayabildim.
Sessiz kalmam pek hoşuna gitmemiş olacak ki, sert bir nefes aldı. Daha fazla oda da durmak istemediğim için yavaşça elimi kapının kulpuna koymamla Agah bey'in, "Sorularımın cevapsız kalmasından hoşlanmam küçük hanım." demesi ile elim yenilmişlikle kapının kulpundan indi.
Şu an ne yapmam gerekiyordu hiçbir fikrim yoktu, zira korkudan gerilen vücudumda pek yardımcı olmuyordu.
"Artık yüzünü bana döner misin?" diyen Agah bey'e direnmedim ve yavaşça döndüm.
Sonuçta canım daha fazla ne kadar yanabilirdi ki?
Göz teması kurmaktan çekinerek, Agah bey'in çalışma masasının üzerinde gezdirdim bakışlarımı. Sanki göz göze gelirsek, canım daha fazla yanacakmış gibi hissediyordum.
O an çenemde hissettiğim temastan dolayı, korkuyla birkaç adım geriye gittim. Ne kadar istemesemde o an Agah bey'in, yüzündeki sert ifade ve bakışlarında ki öfkeyide görmüş oldum.
Az önceki ani tepkimden dolayı çenesi sıkmaktan kasılmıştı, yüzündeki karamsar ifade ve çattığı kaşları ile sanki bir şeyleri anlamak ister gibi duruyordu.
Yanlış anlamasından korktuğum için kendimi açıklama gereksinimi duyarak, "B-ben.. yani bir an refkl-"
"Sorumun cevabı o değil." diyerek hızla sözümü kesti, ses tonunu ne kadar sakin tutmaya çalışsada derinlerinde sinirle harmanlandığı belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PETUNYA
Teen FictionPetunya; 'Umudunu kaybetme.' 'Herkesin bir umudu vardır. Bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir yalnızlığı, Bir hüznü... Çünkü herkesin bir gideni vardır. İçinden bir türlü uğurlayamadığı.' Benimde hep bir umudum vardı, hep bir bekleyişler ile...