Medya: Mısra'nın doğum gününde aldığı hediyeler.
•••
Boynuma giren keskin sızıyla birlikte, ne zamandır hareketsiz olduğumu bilmediğim vücudumu hareket ettirmemle sırtımda keskin bir sızı oluştu.Ağzımdan çıkan kısık sesli bir inlemeyle, açılmamaya ant içmiş gözlerimi araladım. Kısa bir süre bulanıklaşan görüş açımın netleşmesiyle, nerede olduğumu idrak etmeye çalıştım. Gözlerimi hızla bulunduğum yerde gezdirirken, aşinası olduğum bir yerde olduğumu görmemle vücudum gerilmeye başladı.
Yıllardır bir mahkum gibi yaşadığım, acılarıma ortak olan bu mabedi görmemle zihnimin bana bir oyunu olmasını diledim.
Kendimi bildim bileli yaşadığım bu oda sanki geçmişin izlerini taşır gibi derin bir hüzün kokuyordu.
Gözlerim de biriken herbir damla yaş özgürlüğü ilan etmek için sıraya girmişti.
Küçüklüğümde ilk defa çığlıklarıma şahit olmuş, benimle bir yarış içerisindeymiş gibi rengi solmaya devam eden duvarlarda gezindi gözlerim.
Ruhumun sızladığını hissettim.
Etrafta gezdirdiğim gözlerim hep alışık olduğu görüntülerle karşılaştı, eskimeye yüz tutmuş ahşap bir dolap, rahatsız olduğu buradan bile belli olan oldukça eski bir yataktan başka hiçbir şey yoktu.
Zihnimi esir alan bu görüntülere odaklanmışken, oldukça eski olan yataktaki hareketlenme kendime gelmemi sağladı.
Oturduğum yerde dik bir konuma gelmeye çalışarak, yatakta yatmakta olan kişiye baktım.
Sırtı dönük bir şekilde yatan oldukça zayıf bir beden olduğu için ilk başta fark edememe şaşırmadım.
Aldığı küçük nefeslerden olsa gerek küçük bedeni sanki bir ahenk içinde yavaş yavaş hareket ediyordu.
Gözlerim yastığının üzerine dağılmış saçlarına takılı kaldı, güneş ışığı vuran saçları ışıl ışıl parlıyordu.
İşittiğim titrek bir nefes alış sesiyle küçük kızın hareketlendiğini hissettim.
Yavaşça kaldırdığı elini yüzüne götürmesiyle sanırım gözlerini ovalamıştı, yavaş hareketlerle yataktan kalkan küçük kız hâlâ arkası bana dönük bir şekilde bakışlarını oda da gezdirmeye başlamıştı.
Bir anda ağzından çıkan 'hih' nidasıyla hızla yataktan kalkarak, yatakta oturur pozisyona geldi. O an yaptığı ani hareketle vücudumda bir yerlerin sızladığını hissettim.
Arkası hâlâ bana dönük olan küçük bedeniyle yataktan zıplayarak indi, üzerinde kendisine oldukça küçük duran kolları ve paçaları bihayli kısalmış soluk bir turuncu renge sahip pijama takımı vardı.
Yatağın yanında eski olduğu belli olan küçük bir çekmeceyi fark etmemle, birkaç ufak adım atarak önüne geldi. Sanki çok önemli bir şey arıyormuş gibi pür dikkat bütün çekmeyeceyi karıştırmaya başladığını gördüm.
"Ya, Nerede ki bu? Saklanmıştım ben buraya." diyerek kendi kendine söylenen küçük kızın sesi, zihnimde yankılanmaya başladı.
Ruhumun ve bedenimin o an duyduğum bu sesle sarsıldığını hissetim, zira bu seste hep aşina olduğum birine ait gibiydi.
O sırada aradığını bulmuş olacak ki, küçük ellerini ağzına kapatarak ufak çaplı bir sevinç çığlığı attı.
Onun ne denli bu kadar utanarak masumca kıkırdamasına, sebep olan şeyin ne olduğunu çok merak ettim. Ne kadar bedenime prangalar vurulmuş gibi hissetsem de, zorlanarakta olsa elinde tuttuğu küçük kağıt parçasının bir takvim yaprağı olduğunu anlamam pekte zor olmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PETUNYA
Fiksi RemajaPetunya; 'Umudunu kaybetme.' 'Herkesin bir umudu vardır. Bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir yalnızlığı, Bir hüznü... Çünkü herkesin bir gideni vardır. İçinden bir türlü uğurlayamadığı.' Benimde hep bir umudum vardı, hep bir bekleyişler ile...