Merhabalar iyi okumalar. Kitabım hakkında düşüncelerinizi merak ediyorum.
Koca şehirde tek başımaydım. İstediğim şey bu değil miydi? Sadece özgürlük için verdiğim çabaydı. Değer miydi. Kesinlikle değerdi.
Kaçmıştım. Muhtemelen savaş çıldırmış, etrafı yıkmaya başlamıştı. Ve beni yakalarsa muhtemel sonum hapisti.
Evet hapisti. Bu hapis ise o evde olacak, gardiyanım ise savaş olacaktı. Beni bulmaması için elimden geleni yapmam lazımdı. Ailemin yanına gidemezdim ilk oraya gideceğimi adım gibi emindim. İş bulmam ve sonrasında eşyalı bir ev bulmam gerekti.Parktaydım. Güneş'in doğmasına daha vardı muhtemelen. Issız olan yerde bankta oturuyordum. Çantam ise göğsümde duruyor bu durum biraz da olsa beni rahatlatıyordu. Yarın ilk işim mücevherleri bozdurmak olacaktı. Burada kalamazdım. Savaş her şeyi didik didik ederdi. Ama gidersemde hemen yakalanırdım ona. Zamana bırakmam lazım.
Yoksa kafayı yiyecektim.Özlemiştim onu. Ne yaparsa yapsın yine özlüyordum. Yüreğimdeki her neyse atamıyordum onu. Yine aklıma geliyordu. Bana bakışı, dokunuşu....
akıllanmayacaktım biliyorum. Yanımda olsun istiyorum ama bir yandan da istemiyorum.Hem huzur veriyordu bana hem de huzursuzluk. Hem mutlu ediyordu hem de mutsuz ediyordu. Ben ise ya beni mutlu etsin ya da hiç sevmesin istiyordum. Duygularımdan bile emin değildim ki.
Sessiz olan parkta bankın üzerine uzandım. Çok uykum vardı. Uyku bedenimi esir almıştı. Yaz olmasına rağmen ise içim üşüyordu. Bu korku muydu? Evet savaştan çok korkuyordum. Bu yaptıklarım yüzümden cezam ağır olacaktı. özgürlüğüm için her şeyi yapmaya hazırdım.
Güneş Işık'ları yüzüme gelmesiyle uyandım. Göz kapaklarımla savaş halindeydim adeta. Ben uyanmak istesem de hala uykum olduğundan dolayı yatmak istiyordum. Etrafımdaki sesler gelince tedirgin olunca kalkmak zorunda kalmıştım. Parkta koşan, spor yapan insanlardı bunlar. Oturur pozisyona geçmiştim. Telefonu elime alıp uçak modundan çıkarmıştım. Tehdit mesajları, aramaları görünce kendime bir kere daha sövdüm. Aptal kafam! Nasıl unutabildim sim kartını çıkartmayı. Acele bir şekilde sim kartını çıkartmakla uğraştım. Savaşın beni şimdiye kadar bulamamasına şaşırmak gerekti. Elimde olan sim kartını ikiye kırıp banktan kalkmıştım.
Burası şehrin ortalarında bir yerdi. Beni bulmasını ummuyordum kalabalıktı bulunduğum yer. Önümdeki ilk çıkan kuyumcuya gimiştim. Hoşgeldiniz diyen adama aldırış etmeden çantamdaki küpeyi çıkarmıştım.
'Bu kaç lira eder?' Demiştim. Elimden alan adama baktım. Karşımda kolyeyi incelemeye başladı. Bir müddet sonra
'Sınırlı sayıda olan bu kolye bu. Değeri ise çok fazla. Satmak istediğinizden emin misiniz?'
'Evet. Acilen bana para lazım. Şu kolyenin de fiyatını istiyorum satmak istiyorum.'
Dedim. Şaşkın bir o kadar da heyecanlı kuyumcuya göz gezdirdim. Uzun saçlı siyah gözlü bir kadındı. Taş çatlasa 25 Yaşın'da olmalıydı. Önündeki Zümrüt olan kolyeyi eline alıp ışıltılı gözlerle bakmaya devam etti.'Alın bu paranız. Bu kadar güzel kolye ve küpeyi vermeniz üzdü. Çok değerlidir.' Diyen kadına göz devirmekle yetindim.
Elimdeki yüklü parayı çantama sıkıştırıp dükkandan çıkmıştım.Evet zor kısmı aştık sora daha zor kısımda. Ev bulmam gerekti. Ben buradaki kimseyi tanımam ki. Savaşın yanında kalsam bu kadar streslenmezdim emindim.
Koca caddede ilerleyip ilerdeki emlak ofisine geçtim. Beni içeri buyur eden genç adama baktım. Esmer olmasına rağmen gözleri yeşilin en açık tonuydu. Tek kelimeyle kusursuzdu. Dalıp gitmiştim ona tabiki benim savaşımı geçemezdi.
Parmak çıtlatan adama odaklandım. Bana korkmuş gözlerle bakmayı bırakmış gülümsemişti.
' bana eşyalı bir ev lazım.' Demiştim. Tek kaşı havada olan adam masasına oturdu. Beni de yanına çağrınca sandalyeye oturmuştum. Önündeki laptopla ilgilenmeye başladı. Bir müddet sonra meraklı bakışlarımı etrafa gezdirmeye başlamıştım. Karşımdaki çocuk Gülümser edayla
'Size bir ev buldum. Elimde bir ev kalmış sadece. Buraya yakın bir yer. Sadece 15 dakikalık yürüme mesafesinde.' Demişti.
Kafa sallamış Eve gitmek için kalkmaya başlamıştık. Onun arkasından yürüyordum. Uzun boylu zayıf bir çocuktu. Beni arabasına davet etmişti. Ön koltuğu oturup onun da gelmesini bekledim. O da gelince arabayı çalıştırmış ve yola koyulmuştuk.Evin kilidini açmış içeri beni davet etmişti. Düşündüğümden daha lüx bir yerdi. İçeri girmiş karşı da olan salona yürümüştüm. Tam hayalimdeki evdi. Sade döşenmiş ve beyazla bej rengi hakimdi. Yemek masası, koltuklar, yan yana televizyon karşıdaydı. Ona tezat evde olan abajurlar Eve başka bir görüntü vermişti. Salondan çıkmış kısa olan koridordan geçmiştik. Yan taraftaki odaya gelmiştik. Tek kişilik yatak, komidin ve dolap takımdı onun haricinde bir şey yoktu. Yanındaki adama dönmüş
'Evi beğendim kiralamak istiyorum. kaç lira istiyorsunuz.' Dedim yan gülüş atmış bana odaklanmıştı.
'Kirası 2 bin Tl. Ben bu parayı alayım diğer İşlemleri başka bir gün hallederiz. Bu Eve ihtiyacınız olduğu belli.'
Dedi üstüme bakınca haklı olduğuna kanaat getirdim. Zira üstüm toprak izleri vardı. Kafa sallamıştım. Dış kapıya gelmiştik. Evin anahtarını bana vermişti. Teşekkür etmiştim. O ise kafa sallayıp gitmişti.....
kapıyı kapatmış eşyalarımı dolaba yerleştirmiştim. İlk defa savaş bir işe yaramıştı. Şimdi ise ne yapmam lazımdı. Yarın ilk işim iş aramak olmaktı. Evet evet iş bulup ayaklarımın üstünde durmalıydım. Kimseye ihtiyacım yoktu. Üstümdeki yorgunluk başımın ağrımasana neden oluyordu. Mutfağa geçmiş dolabı açmıştım.
Kapağı açtığımda ise sadece ilaçlar olduğunu gördüm. Onun haricinde başka bir şey yoktu. Bardağa su koyup bir tane ağrı kesiciyi ağzıma attım. Mutfaktan çıkıp tek kişilik yatağıma uzandım. Üstümdeki yorgunluk ise uyumama engel değildi. Çok geçmeden uykuya dalmıştım....
Uyandığımda ise üstündeki yorgunluk hala geçmemişti. Gözümü tekrar kapattım yatmaya çalıştığımda ise yatamamıştım. Bir şey hissediyordum ama ne olduğunu bilmiyorum. Bir yerden kaçıyorum ama nereye olduğunu bilmiyorum. Bir şeylerden soğuyorum ama yaşamdan mı yoksa insanlardan mı çözebilmiş değilim. Birileri beni üzüyor ama sorsalar ismimi söyleyemem.
Sarsak adımlarla lavaboya girdim. İhtiyaçlarımı karşılayıp. Telefonumun saatine baktım. Lanet olsun bu saate kadar yatmış mıydım? Saat 14:20'ydi. Açıkmıştım. Savaşın yanında olsaydım tok olurdum ama ruhum aç olurdu.
Dünden kalan gazeteyi elime alınmıştım. Ne iş olsa yapacaktım. Aslında param vardı ama kendi düzenimi kurmam gerekti. Belki bir müddet sonra üniversiteye devam ederdim. Ama bunlar sonraki işlerdi. Şu an ise önceliğim iş bulmaktı.
Gözüme çarpan ilana dikkatle okudum. Restoran' da çalışacak garson arıyorlardı. Bu benim yapabileceğim bir işti.
Üstümü değiştirmiş evden çıkmıştım. Bir miktar para vardı yanımda. Sim kartı almıştım kendime bu sayede ilandaki numarayı arayacaktım. Heyecanla numarayı aramış cevaplamalarını bekledim.
'Merhaba nasıl yardımcı olabiliriz' diyen zarif kadın sesini duydum.
'Merhaba ben iş için aramıştım da. Dedim.
'İşci almamıştık sizinle görüşmek isteriz. Adresimin sizde var dimi?.' Dedi.
'Evet. Gün içinde sizin yanınıza geleceğim.' Dedim. Tamam demişti.
Elimi kalbime attım. Bu benim hayalimdi resmen.! Garip insanların farklı hayalleri vardı tabi. Ama benim hayalim ise buydu. Kendi ayaklarımın üstünde durup özgürce yaşamak.
Yoldan geçen taksiye bindim. Adresi vermiş ve etrafı izlemeye başlamıştım.
Anılar gözümün önüne geliyordu. Savaşın evine gittiğimde de böyleydim. Ama ne bileyim savaşın takıntılı olacağını. Şimdi ise yeni bir hayata başladım. Her şeyi geride bırakarak yeni bir hayata başlıyordum.
Her şey özgürlüğüm için.
Umarım beğenirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİFİRİ
Chick-LitKırılgan bir köprüde eve doğru gidiyorum. Ona ulaşmazdım,sesim ve cümlelerim ona ulaşamazdı. Anlamazdık birbirimizi.... Ne ben onu ne de o beni anlardı. Belki de seviyorduk birbirimizi ama farklı bakıyorduk hayata... Onu çok seviyordum. Her bir zerr...