Bölüm 50: İlaç

186 47 17
                                    

Tuğra, Lavin'in odasından çıktıktan sonra koridorda yürümeye başladı. Karşısına bir an da çıkan Asel ve Giray korkutmuştu onu. Oğlan onlara soru soran gözlerle baktı. Giray, yanındaki kıza bakarak sözü ona bıraktığını belli etti.

"Lavin sana bu intihar mevzusu hakkında bir şey söyledi mi?" diye sordu merakla.

"Hayır sadece bu olanların benim suçum olmadığını söyledi. Çok pişman olduğunu ve bir anlık gelen bir dürtü olduğunu da ayrıca belirtti." dedi gergince. Bir yandan da eliyle saçlarını karıştırıyordu.

"Tuğra bize gerçeği söyle." dedi Giray bir adım öne atılarak. Tuğra başını iki yana salladı.

"Ne gerçeğinden bahsettiğinizi anlamıyorum." dedi gözlerinin içlerine bakarak. Giray başını yana çevirip sıkıntıyla nefes verdi.

"Kimse bir şey söylemiyor ama aslında herkes gerçeği içten içe biliyor." dedi Asel. Tuğra anlamamış gibi kızın suratına baktı. O sırada Giray tekrar oğlana döndü.

"Şöyle anlatayım zeki arkadaşım. Lavin'in kendini öldürme ihtimali ilk başta mantıklı geliyordu. Tabii olayın şokuyla da olabilir ancak herkes oturup uzun süre düşündü ve vardığımız ortak karar şu: Lavin kendini asla öldürmez, öldüremez." dedi sinirli bir şekilde.

"Giray atladığın bir nokta var. Bazen yüzümüze her zaman gülen, asla pes etmeyen insanların bile sınırları olabiliyor. Lavin de bu insanlardan birisi. Kendini öldürmeye çalışmış ki sizin söylediğiniz gibi yapmamış olsa bile en azından bunu düşünmüş. Yorulmuş ve acı çekmiş. Böyle teoriler üreteceğimize birbirimize nasıl destek oluruz bunlar üzerine yoğunlaşalım." dedi ve ikisinin yüzüne baktı. Asel başını olumlu anlamda salladı. Giray ise tekrar kafasını yana yatırdı. Önünü kestikleri oğlan şimdi iki gencin arasından geçip gitmişti.

"Biz sana söylemiştik Giray." dedi. Giray bir ona bir de kızın elindeki oyuncak ayıya baktı. Sonra o da Tuğra'nın gittiği yoldan yürümeye başladı.

O sırada Ecevit ve Baykal'ın odasında ölüm sessizliği hakimdi. İki adam da susuyordu. Ecevit daha çok babasının hareketlerini incelemekle meşguldü. Adamın gergin olduğu her halinden belliydi.

"Baba." dedi genç adam kısık sesle. Baykal başını kaldırarak oğluna baktı.

"Efendim oğlum." dedi merakla.

"Suçlusun." dedi. Karşısındaki adam şaşkınca ona bakakaldı. Lavin'in ona anlattığını anlamıştı, inkar etmekten ve oğlunu inandırmaktan başka şansı yoktu artık.

"Hayır oğlum ben suçlu değilim. Sana ne anlattılar bilmiyorum ama onlara inanmamalısın." dedi korkuyla. Masum rolünü oynamayı çok iyi biliyordu.

"Birinin bir şey söylemesine gerek yok baba. Bunun bir açıklaması olamaz. Hastanende biri intihar ediyor, etmeye çalışıyor. Bunu yapan bir hasta. Tedavi edilsin diye bize emanet edilen bir insan. Hatta bir çocuk. Ama sen hiçbir şeyden haberdar değilsin. Kusura bakma ama suçlusun!" dedi sinirlendiğini belli etmemeye çalışarak.

"Nasıl yani ben olanlardan haberim olmadığı için mi suçluyum?" diye sordu teyit etmek için.

"Daha neyden suçlu olacaksın baba?" dedi Ecevit kaşlarını çatarak. Baykal, duydukları karşısında mutluluğunu gizlemeye çalıştı. Kız ona hiçbir şey anlatmamıştı oysaki anlatmasını beklemişti. Belki olan biteni hatırlamıyordur. Kendini toparlayarak oğluna baktı.

"Haklısın oğlum, ben bilemedim onları iyileşiyor sanıyordum ama böyle bir şey yapacağını hiç tahmin edemedim. Duyar duymaz çok üzüldüm, kahroldum." dedi ellerini kaldırarak.

Dahiler HastanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin