Bölüm 57: Endişe

170 43 11
                                    

Hayat, bir yarış. Upuzun, sonunu asla göremediğimiz bir pist. Kötü tarafı, bu yarışta koşmaya başladığımızı asla fark edemiyoruz. Bazen de çok hızlı gittiğimizi sanıyoruz ama aslında bir santim bile gidemediğimizi görüyoruz. Kendimizi kandırmışız. Bazen bunu fark ettiğimizde çok geç kalmış oluyoruz. İstediğimize, hedefimize ulaşamıyoruz. Peki neden insan kendini kandırır? Bunun herkes için cevabı farklı olabilir. Herkes için geçerli bir neden olabilir. Gerçekler acı vermiştir, öyle daha mutludur. Bazen de inkar baş gösterir. Kendisini o kadar çok inandırmıştır ki etrafındakiler ona zıttını söylediğinde onlarla kavga eder. Sırf gerçekleri kabul edemediği için.

İnsanlar küçük yalanlar söylemeye başlarlar. Bunun zararsız olduğunu düşünürler ama aslında bu yalanların bir kar topu gibi sürekli büyüdüğünden habersizdirler. En sonunda da bu kar topu kendilerine çarpar. Ve canı en çok yanan yine kendisi olur. Baykal da bu insanlardan biri. Sırf kendi istekleri için başkalarını kandıran biri. Kendini farklı biri olarak tanıtarak çevresini kullanan biri. Peki bu insanların gerçek yüzlerini nasıl ve ne zaman fark edeceğiz?

Baykal, her zamanki gibi kendi işlerine bakıyordu. Oğlunun nişanlısını bırakıp şehir dışına gitmesi, dünürlerinin canını sıkmıştı. Onlarla arasını düzeltmek için günlerce uğraşmıştı. Bu yüzden hastaneyi ihmal etmesi gerekmişti. Bu da canını epey sıkmıştı. Orada olanları düşünmeden edemiyordu. O beceriksiz doktorlara bu işi bıraktığına inanamıyordu. İçi içini yiyordu.

"Baykal Bey çayınız soğudu. Tazeliyim mi?" dedi kadın düşüncelere dalmış adama yaklaşarak. Adam onu duymamış gibiydi. Birazcık daha yaklaştı ve biraz eğildi.

"Baykal Bey." dedi biraz daha yüksek bir sesle. Baykal hafifçe sarsılarak karşısında duran kişiye baktı. Gelini Şule'ydi bu. Elinde soğumuş olan bardağı uzattı. Gülümsemeyi de unutmadı.

"Çok iyi olur canım kızım." dedi. Şule de aynı şekilde gülümseyerek bardağı aldı ve mutfağa gitti.

"Bu aralar çok dalgınsın Baykal." dedi karşısında bacak bacak üstüne atarak oturmuş adam. Baykal oturuşunu düzeltti ve gülümsemesini büyüttü.

"Doğrusu biraz öyleyim kusuruma bakmayın. Gün geçmiyor ki hastanede sorunlar çıkmasın." dedi şakaya vurarak.

"Hastalar çok sorun çıkarıyordur değil mi Baykal Bey?" dedi adamın yanında oturan kadın. Yüzünde acı bir ifade vardı. Sanki üzülüyor gibiydi. Baykal başını olumlu anlamda salladı.

"Evet maalesef." dedi. O sırada çayı gelmişti. Teşekkür edip sıcak çaydan bir yudum alarak kuru dudaklarını ıslattı. Gergin olduğu her halinden belliydi. Sanki hastane dışında hiç rahat hissetmiyordu. Şule tepsiyi bırakıp boş koltuklardan birine oturdu. Adam kızına bakıp tekrar Baykal'a döndü.

"Baykal Bey havalar da ısınıyor." dedi perdenin arkasındaki güneşi göstererek.

"Evet." dedi Baykal tedirgin bir şekilde.

"Düğün için güzel bir zaman." dedi. Düğün kelimesine ekstra vurgu yapmıştı. Baykal başını sallamakla yetindi. Adam tekrar konuşma ihtiyacı duydu. Bu sefer sesi daha gür çıkıyordu.

"Damat Bey çok yoğun çalışıyor sanırım. Hiç buralara uğramıyor. Kızımı da hep yalnız bırakıyor yoksa evlenmek istemiyor mu?" diye sordu ciddiyetle. Baykal itiraz edercesine başını kaldırdı.

"Olur mu hiç. Aksine işlerini hızlandırmak için çok uğraşıyor. O da bir an önce evlenmek için can atıyor ama aksilik işte. Önüne sürekli engeller çıkıyor." dedi gülümseyerek.

Dahiler HastanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin