Bölüm 44: Buzhane

308 54 57
                                    

Karanlık... Daha önce hiç görmediğiniz bir karanlık sizi içine çekiyor. Ne yaparsınız? Olduğunuz yerde kalır mısınız, onun sizi sürüklemesine izin mi verirsiniz? Ya da onun tam zıttına mı gidersiniz? Peki, neden ona karşı koyarsınız?

Karanlığın sonu, yemyeşil bahçeler ve huzurla akan ırmaklarla dolu. Kuşların cıvıltısı, rüzgarın hafif esintisi. Kısacası Dünya'da göremeyeceğiniz bir güzellik, huzur ve mutluluk hakim. Ancak o yolda ilerlerken çok kısa süreliğine arkanıza bakıyorsunuz. Çok sevdiğiniz bir kişi size doğru koşmaya çalışıyor, size elini uzatıyor ve 'Gitme!' diye yalvarıyor. Daha sonra yanına sevdiğiniz diğer insanlar da geliyor. Siz ne yaparsınız? Karanlıkta yürümeye devam edip huzuru mu seçersiniz? Yoksa geldiğiniz o karanlık yola tekrar gidip kaosun, savaşın olduğu yere geri mi dönersiniz? Ya da şöyle sormalıyım pes mi edersiniz yoksa ne pahasına olursa olsun kazanmak için devam mı edersiniz?

Hastanedeki herkes, Baykal'da dahil, Lavin'i aramaya devam ediyorlardı. Her deliğe, her taşın altına bakan arkadaşları büyük bir umutsuzlukla yemekhanenin önüne geri geldiler. Hepsinin gözleri kıpkırmızıydı. Bu hem üzüntüden hem de öfke yüzündendi.

"Her yere baktık. Nerede olabilir?" diye sordu Almina iki elini de başının içine alarak. Gerçekten de her yere bakmışlardı. Hatta Tuğra yasaklı olan kata bile çıkmıştı.

"Gerçekten çıldıracağım!" diye söylendi Hüma. Onlar aralarında konuşurken yanlarına telaşlı bir şekilde Baykal geldi.

"Çocuklar, Lavin'i bulabildiniz mi?" diye sordu. Hepsi şaşkınca ve iğrenerek adama baktılar.

"Bir de yüzsüz gibi soruyor musun pislik herif!" diye bağırdı Giray adama doğru. Onu Asel ve Yağız kollarından tuttu.

"Sözlerine dikkat et Giray!" dedi Baykal sinirlendiğini belli etmemeye çalışarak.

"Etmezsem ne olur? Birde karşımıza müdür sıfatıyla çıkıyorsun! Madem sen müdürsün o zaman hastanın nerede olduğunu söyle hadi! Tabii gidip de onu sen öldürmediysen!" dedi Giray yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Baykal iyice öfkelenmişti. Tuğra'nın sözleri Lavin'in intihar etmediğine ikna etmişti onları bu yüzden bu kadar net konuşabiliyorlardı. Çünkü Lavin'e en yakın Tuğra'ydı ve eğer o öyle diyorsa kesinlikle işin içinde başka bir şey vardı.

"Boşuna ağzını yorma Giray, herkes kim olduğunu biliyor zaten." diye ekledi Asel oğlanın kolunu daha sıkı tutarak.

"Çocuklar saçmalamayın, bana nasıl itiraflar atıyorsunuz yapmayın. Evet benim hatam, benim kontrol etmem gerekirdi ancak dalgınlık işte. Hem eğer intihar edecek olsaydı ya bugün ya yarın ederdi, biz onu durduramazdık."

"Umarım bu sözlerinle Lavin'den bahsetmiyorsundur." diye araya girdi Tuğra. Yere sabitlediği gözlerini direkt adama dikti. Sonra birkaç adım atarak yaklaştı.

"Benim için Dünya'nın en pozitif, en çözüm odaklı bir o kadar da neşeli kişisinden bahsediyor olamazsın. Hayatım boyunca hiçbir şeyden emin olamadım ama Lavin'in asla intihar etmeyeceğine kalıbımı basarım!" dedi sert bir ses tonuyla. Baykal şaşkınca çocuğa bakmaya başladı. Tam cevap verecekken hızlı adımlarla arkalarında biri geldi.

"Ne oluyor burada? Kimin intihar etmesinden bahsediyorsunuz?" diye sordu adam titrek sesiyle. Buz mavisi gözleri korku ve şaşkınlıkla açılmıştı.

"Oğlum senin ne işin var burada?" diye sordu şaşkınca Baykal. Almina hemen Ecevit'in yanına geldi.

"Lavin..." diyebildi sadece ve elindeki kağıdı adama uzattı. Ecevit titreyen elleriyle kağıdı aldı ve okumaya başladı. Her cümlenin sonunda şaşkınlığı ve korkusu daha da artıyor gözleri dolmaya başlıyordu.

Dahiler HastanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin