Çalan alarmımı kapatmamın üzerinden sadece kırk saniye falan geçmişti ki biri aramaya başlamıştı. Telefonumun zil sesini duyana kadar alarmı kapatmış uykuma geri dönmüş ve bütün yaptığım planları iptal ederek sabaha kadar uyuma hayali kuruyordum. Sürekli birileri tarafından uyandırılacaksam istifa edip kimsenin beni bulamayacağı bir ülkeye taşınabilirdim.Kendime gelmeye çalışırken odama yayılan yoğun çilek kokusunu fark etmeye başlamıştım. Edilemeyecek gibi değildi zaten, odamın camı ve kapısı kapalıydı, her an çilek kokusunda boğulabilirdim.
Alarmı kapatır kapatmaz yatağın bir köşesine attığım telefonu aradım aceleyle. Her kim arıyorsa pes etmiyordu ve zil sesi beynime işliyordu. Kurumuş boğazımdan dolayı sesimin pürüzlü çıkmasını istemiyordum, öksürdüm bir iki kez ve aramayı cevapladım. "Efendim?"
"Lix-ah, sonunda! İyi olup olmadığını öğrenmek için aradım, sabah biraz meşguldüm." Changbin bu sefer kısık sesle konuşmuyor, aksine neredeyse bağırıyordu. Gürültülü bir ortamda olduğu belliydi, insan seslerini ve gülüşmeleri net bir şekilde duyabiliyordum. "İyiyim. Biraz rahatsızlandığım için eve döndüm, uyuyordum. Arkadaşını zorla toplantıya götüremedim yani..." Konuşurken bir yandan da yatakta oturur pozisyona gelip bağdaş kurmuştum. Gerilen vücudumu esnetmek için garip hareketler yaparken komodinin üzerinde duran, yeni sönmüş mumu gördüm. Pembe renkliydi ve çilek kokusu kesinlikle oradan geliyordu.
"Neyin var? Yemek mi yemiyorsun yine?"
"Hayır hayır," Mumu oradan alıp burnuma yaklaştırdım ve kokladım. Bu koku gülümsetmişti beni, gerçekten küçüklüğümden beri çok severdim. Eskiden annemin bana aldığı her şey çilek temalı olurdu, takıntıdan daha fazlasıydı benim için. Beni tamamlayan bir simge gibiydi. Çoğu arkadaşımın telefonundw 'çilek çocuk' diye kayıtlıydım. "Her zamanki şeyleri yaşadım. Biliyorsun..." Cümlemin sonunu getirmedim, anlayacağını biliyordum. Her şeyden haberi vardı, beni o günlerde asla yalnız bırakmayan üç kişiden biriydi.
"Oh, anladım. Bir ara sizi görüntülü arayacağım. İyi anlaştığınızı sanmıyorum aksinizi söyleseniz bile, emin olmam gerek." Gayette iyi anlaşıyorduk, onunla bir derdim yoktu bu sabaha kadar. Belki de aramızda ki ilişkinin iyiliğini bir ay sonra falan değerlendirmeliydik çünkü birbirimizi daha yeni tanımaya başlıyorduk. Bu sabaha kadar onun sorumsuzun teki olduğunu bilmiyordum bile.
Kısa bir sohbetin ardından kapatmıştı Changbin. Hastahanenin kantinindeydi ve yemek yiyecekti. Daha sonra konuşacağımız için çok uzun bir sohbete gerek duymamıştık zaten. Sadece kapatmadan önce bana kendime çok iyi bakmam gerektiği ile ilgili kısa bir konuşma yapmıştı. Sanırım küçük arkadaş grubumuzda en büyük kişi Minho olmasına rağmen Changbin'in sözlerini daha çok dinliyordum. Minho, çok uzun süre öfkeli kalamayan biriydi, sevdiklerine yumuşak davranırdı ama Changbin için tam tersiydi. Sevdiklerine daha sert davranırdı ve fazla korumacı biriydi.
Mumu aldığım yere geri koyup kalktım yatağımdan. Her ne kadar alarmımı kapatırken bütün planlarımdan vazgeçsem de şuan tamamen uyanıktım ve bu akşam o şirket yemeğine katılacaktım.
Chan'ın evde olduğu bilinciyle -geçen gün isteyip bulamadığım mumun görünmeyen varlıklar tarafından odama getirilip yakılacak hali yoktu sonuçta- sessizce çıktım odadan. Çıkar çıkmaz da aşağı kattan gelen sesleri duyabilmiştim. Sanırım evde biri daha vardı ve onunla konuşuyorlardı. Konuşmadan çok tartışmaya benziyordu aslında. Sesleri gayet yüksekti ve biri çok hızlı, neredeyse hiç nefes almadan, konuşuyordu. Hangisinin Chan olduğunu ayırt edebileceğim kadar net değildi sesler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
freckled | chanlix
Hayran Kurgu(Tamamlandı.) "Yolun biriyle sürekli kesiştiğinde; o kişinin, senin kaderin olduğunu söylerler. Gözle görülmeyen bir iple birbirinize bağlı olduğunuzu, ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın sıkı bir düğüm gibi birbirinizden kopmayacağınızı söylerler." "...