Baştan uyarmak istiyorum:
Felix'in bu bölümdeki davranışları çok normal. İkinci defa ihanete uğradığını düşünüyor ve en yakın arkadaşları yanında olmadığı için herkese karşı güvenini kaybediyor doğal olarak.
Bu yüzden herkesten şüpheleniyor ve kafasında senaryolar üretiyor. Bu davranışlar muhtemel yani.
☆☆☆
Sürüklendiğimi hissediyordum.
Fırtına zamanı çoktan gelip çatmıştı. Aniden esen sert rüzgarlar beni incitmesin diye denize, yani evime, sığınmıştım fakat dalgaları hiç hesaba katmamıştım.
Dalgalar beni denizin daha derin kısımlarına sürüklerken bu sefer karaya geri dönmek için çabalamıyordum. Birisi gelip beni kurtarmasını istediğim de söylenemezdi. Ben dönene kadar beni bekleyeceğini söyleyen balık gidince ve ben karada yaşayamayacağımı anlayınca çabalamayı bırakmıştım.
Bir şeyler için çabalıyor olmak son yıllarda beni epey yormuştu.
"Odandan çıkman beni o kadar mutlu etti ki!"
Biraz önce ağladığı için hâlâ sesi titreyen Jisung'a bakmıştım göz ucuyla. Bana kahvaltı hazırlamak için mutfak tezgahının başına geçmişti ve acele ettiği için eli ayağına dolaşmıştı belli ki. Mutfağa girdiğimizden beri elinde, tabağa doğraması gereken domatesi beşinciye yere düşürüyordu.
Günlerdir -yaklaşık iki hafta- odamdan dışarı çıkmamıştım. Jisung sürekli bir tepsi hazırlayıp kapımın önüne koymuştu ve ben onları almak haricinde kapımı aralamamıştım hiç. Jisung ve her akşam mutlaka buraya uğrayan Seungmin, odama girebilmek için çok çabalamışlardı.
Odadan çıkma sebebim neydi, bilmiyordum. Sadece okumam gereken tüm kitapları okumuş ve çok sık kullanmadığım müzik çaların içindeki tüm şarkıları dinlemiştim. Sonrasında yapacak bir şey bulamamak beni tekrar düşünmeye itmişti ve ben bundan nefret ediyordum. Birilerinin sebeplerini düşünmek, bilmek istemiyordum artık. İnsanlar, onlara bir zararım olmasa bile bana zarar verebiliyorlardı, sebebe ihtiyaçları yoktu. Aynı Minho ve Hyunjin gibi sebepsizce ortadan kaybolabiliyorlardı da.
Odamdan çıktığımda Jisung, gittikçe zayıflayan ve yorgun bedenime sımsıkı sarılmıştı. Önce şaşkınca süzmüştü tabii, beni o halde görmeyi planlamıyordu sonuçta. Kendime iyi bakmak istesem bile iştahım kaybolmuştu ve çoğu gece gözüme uyku girmemişti. En azından hiç ağlamamıştım, yüzüm o kadar da soluk durmuyordu yani.
Jisung'dan bir iki adım kaçmak istediğimde ağlamaya başlaması beni duraksatmıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlamıştı kollarımda ve bu içimde bir duygu karmaşası yaşamama sebep olmuştu. Ağlarken defalarca kez özür dilemişti benden ve ben bunun nedenini bilmiyordum. Bir şeyler için kendini suçladığı belliydi fakat bu hikayede en suçsuz kişi oydu.
Ona minettardım. İki haftadır asla gitmemiş ve evimdeki misafir odalarından birinde kalmıştı. Onunla konuşmamış, sadece kapının önüne koyduğu yemek tepsilerini almıştım ama yine de pes etmeyip her akşam kapının önüne oturup bana bir şeyler anlatmıştı. İtiraf etmeliydim ki, bazı çocukluk anılarını dinlerken yüzümde buruk bir tebessüm vardı. Masum olmasına rağmen lise yıllarında sürekli kazık yemiş olması ise onu kendime benzetmeme sebep olmuştu.
"Evde pek bir şey kalmamış." Diyen Jisung ile gözümü -hâlâ- mutfak tezgahının üzerinde duran boş içki şişelerinden çekmiştim. Onlardan en kısa zamanda kurtulacaktım çünkü Minho ve Hyunjin ile alakalı şeyler de sinirlendiriyordu beni artık. Canları yansa canımın yanacağı iki arkadaşımın, iki haftadır asla ortalıkta olmayışı beni kırmaktan çok sinirlendiriyordu. Geri döndüklerinde bir sebepleri olduğunu söyleyeceklerine emindim ama ben kimsenin bir şeyler anlatmasını istemiyordum. Birilerine inanmak ve güvenmek artık yapacağım son şeylerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
freckled | chanlix
Fanfiction(Tamamlandı.) "Yolun biriyle sürekli kesiştiğinde; o kişinin, senin kaderin olduğunu söylerler. Gözle görülmeyen bir iple birbirinize bağlı olduğunuzu, ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın sıkı bir düğüm gibi birbirinizden kopmayacağınızı söylerler." "...