Bayram temizliği yüzünden bölümü düzenlemeden atıyorum, umarım bunu görmezden gelirsiniz...
☆☆☆
Gözlerimi kapatıp esen rüzgarın vücuduma çarpmasına müsaade ettiğimde bedenimin gevşediğini hissetmiştim. Artık tam olarak yaza girmiş bulunsakta havalar tamamen ısınmamıştı ve etrafa ılık bir bahar havası hakimdi. Hele de geceleri sahil kenarında ya da parkın orada yürüyüşe çıkmak çok iyi geliyordu bu havada.
Son zamanlarda Chan ile fırsat buldukça gece yürüyüşe çıkıyorduk. Aslında odamızdaki cam tavandan yıldızları izlemeye de bayılıyorduk fakat havalar sıcaklamadan bu anların tadını çıkarmak istemiştik. Kış öyle uzun ve eğlenceli geçmişti ki bizim için, yaz gelsin istemiyorduk sanırım.
"Burayı çok sevdin sanırım, hm?"
Hemen önümde dikilen bedenini hissettiğimde önce gülümsemiş sonra da aralamıştım gözlerimi. Elinde tuttuğu haşlanmış mısırlarla tepeden beni izliyordu ve sonunda takmakta ısrarcı olduğu maskesini çıkarabilmişti.
Küçük bir kaçamak yapıp önümüzdeki iki üç günü kendimize ayırmak için çok bilinmeyen bir kasabaya gelmiştik. Turist çoktu tabii ki ama geneli buranın yerlileriydi ve hepsi çok samimi insanlardı. Bizi tanımamaları ise benim en hoşuma giden şey olmuştu.
Her ne kadar burada gündemi takip eden kimse olmasa da Chan, her dışarı çıktığımızda olduğu gibi, birilerine yakalanıp anımızın mahvolmasını istemediği için sabahtan beri maskesini ve şapkasını çıkarmamıştı. Nihayetinde maskesini çıkarmış olsa bile şapkası hâlâ duruyordu mesela. Bazı insanların özel alana saygı duymuyor oluşu onu bunaltmıştı anlaşılan.
"Çok güzel değil mi? Her şeyden uzağız buradayken, uzun zaman sonra gerçekten dinleniyoruz." Dedim elindeki mısırlardan birini alıp yana kayarken. Hemen yanıma oturmuş ve tek kolunu omzuma atmıştı. Temas bağımlısı olmuştu benim gibi, ne olursa olsun bana bir şekilde dokunmadan yapamıyordu. "Daha sık gelmeye çalışırız sevgilim." Dedikten hemen sonra saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu.
Mısırımı yavaş yavaş yemeye başladığımda bir yandan da etrafı izliyordum. Sahil kenarına gelmiştik akşam yemeğinden sonra ve biraz ileride küçük çocuklar oyun oynuyordu. Geldiğimizden beri gözüm ister istemez onlara kayıyordu çünkü hepsi çok eğleniyordu ve bu çok tatlı gelmişti bana. Bu aralar küçük çocuklara bir ilgim vardı. Chan'ın annesiyle olan ufak bir diyalogtan sonra ise bu ilgim daha da artmıştı.
Geçenlerde akşam yemeğine gittiğimizde Chan'ın kız kardeşi Hannah'ın hamileliğinden konuşuyorduk. Doğuma neredeyse bir iki hafta kalmıştı ve hepimiz o kadar heyecanlıydık ki. Bayan Bang hep torun sahibi olmak istediğini söylemiş ve Chan'dan ümidi kestiği anda Hannah'ın müjdeli haberi verdiğini, bu yüzden heyecanının çok fazla olduğunu söylemişti. Niyeti bana laf söylemek ya da ilişkimize laf etmek değildi, biliyordum çünkü kendisi beni çocuğu gibi seviyordu fakat sadece o an düşünmeye başlamıştım.
Chan'ın baba olduğunu görmeyi ben de çok isterdim. Eminim ki kucağına ona benzeyen küçük bir beden çok yakışırdı. Dünyadaki en iyi baba olur, çocuğu için her şeyi yapardı ama ben onun baba olmasını sağlayamazdım. Maalesef ki bu biyolojik olarak mümkün değildi. Yine de kendimizi baba olarak düşünmekten alıkoyamıyordum. Biz çoktan bir aile olmuştuk ve uzun zamandır evliydik ama sanki bir şey eksikmiş gibi hissettiriyordu ve ben bu eksiği bir çocuğumuzun olmaması olarak nitelendiriyordum.
"Neden öyle üzgün bir şekilde izliyorsun çocukları?" Dedikten sonra Chan'ın gülüşünü duydum. "Yoksa seni aralarına almadılar mı?" Diyerek devam ettiğinde bulunduğum o karamsar ruh havasını üzerimden atabilmiş ve gülmüştüm. "Onlarla oynamak için çok büyük olduğumu söylediler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
freckled | chanlix
Fanfiction(Tamamlandı.) "Yolun biriyle sürekli kesiştiğinde; o kişinin, senin kaderin olduğunu söylerler. Gözle görülmeyen bir iple birbirinize bağlı olduğunuzu, ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın sıkı bir düğüm gibi birbirinizden kopmayacağınızı söylerler." "...