6 gün sonra, Çarşamba akşamı;
Sürekli benim elime temas eden eline tutundum çok yavaş hareketlerle. Gerildiğimi anladığı için sesini çıkarmadı ve parmaklarımızı birbirine kenetlememe müsaade etti. Gerginlikten kasılan midemin yanı sıra onun bana tattırdığı garip histen dolayı hızlı atan kalbimi hissedebiliyordum. Bu his yüzümde salak bir gülümsemeye sebep oluyordu.
Bundan tam bir hafta önce geldiğimiz, el ele koşarak uzaklaştığımız restorana yine el ele girdik. Bu sefer birilerinin bizi çekip çekmemesini umursuyor gibi değildik. Belki o umursuyordu ama bana belli etmemek için çabalıyor olmalıydı. Bugün olacaklara dair ona pek bir şey dememiştim ama yerle bir olacağımı ima etmiştim.
Denizde fırtına kopuyordu ve ben korkusuzca dalgaları bekliyordum. Korkusuz olmamın tek sebebi ise yanımda ki adamın benimle beraber bekliyor oluşuydu.
Masadaki derin sohbetten dolayı kimse geldiğimizi fark etmemişti. Çoğunluk Bay Lee ile sohbet ederken bir kaç kişi kendi arasında fısıldaşıyordu. Geleceğimizi söylememize rağmen bizi beklemeden yemeklerini sipariş etmişler, neredeyse bitirmişlerdi. Birazdan kimse de iştah kalmayacağını bildiğim için bu saygısızlıklarını pekte sorun etmedim.
"İyi akşamlar!" Dedi masadakilerin dikkatini çekebilmek için. Saatlerdir süren suskunluğunu bozduğu için biraz mutlu olmuştum sesini duyunca.
Herkesin gözleri bize dönerken önünde dikildiğimiz Bay Lee'nin bakışlarının elimize kaydığını fark edebilmiştim. Normal şartlarda elimi hemen geri çekerdim ama şuan tek güç kaynağım buydu, sımsıkı tutmaya devam ediyordum.
"Gelmeyeceğinizi düşünmüştük, biraz geç kaldınız."
Masada bir anda başlayan anlamsız gerginliği Seungmin bozmuştu. Gelmemizden tek memnun olan kişi oydu büyük ihtimalle. Burada ki kimsenin bizden haz ettiğini düşünmüyordum.
Kafasını bana çevirdiğinde uyumlu olan ellerimize bakmayı bıraktım. Durabileceğim en dik konuma gelip bana bakan herkesi inceledim tek tek. Kimse beni bozuntuya vermiyor, neden hâlâ ayakta dikildiğimizi sormuyordu. "Bu davete nasıl katılmazdık ki?" Diye mırıldandım suratına bir yumruk geçirmek istediğim o suratta dururken bakışlarım. "Oğlunun katili olacak kişi ile aynı masada oturan bir adam..." Dedim ve kafamı babama çevirdim.
"Ve ısrarla davet ettiği oğlu..." Alayla güldüm kendi söylediklerime. Babam olmasını umursamadan gelirken içimden söylediğim şeyleri büyük bir cesaret ile dile getirdim. "Bilse Şeytan'ın bile tövbe edeceği yalanlarla dolu bu daveti asla geri çeviremezdim, ayıp olurdu. Değil mi babacığım?"
6 gün öncesi, Perşembe reklam çekimlerinden sonrası;
"Ben hep Stiles'in kurt adam olmasını istemiştim," Haşladığım sebzelere sos yapabilmek için dolaptan yoğurt aldıktan sonra devam ettim konuşmaya. "...Ona çok yakışırdı eminim. Zeki bir Alfa olurdu ve herkesi yenebilirdi."
"Bunu kurt adam olmadan da yapabiliyor ama evet Alfa olmak ona yakışırdı." Chan, ihtiyacım olan baharatları bana uzattığında başımı 'teşekkür ederim' der gibi eğmiştim. "Sürekli dayak yiyen bir kurt adamdan iyidir, değil mi?" Scott'ın salaklığı aklıma geldiğinde yüzümü buruşturdum. Senaristin öyle bir rolü böyle harcadığına inanamıyordum gerçekten. Bir de Allison'u öldürüp yerini Kira ile doldurmaya çalıştığında gerçekten saçmalamıştı. "Umarım yeni sezon beklentilerimizi karşılar." Dedim umutsuzca.
"Birlikte beraber izleyebiliriz baştan. Gerçi ben ilk iki sezonu sevmediğim için tekrar izlemek istediğimde üçüncü sezondan başlıyorum." İlk iki sezonu hatırlamak için -izleyeli uzun zaman olmuştu ve tekrar izlememiştim- duraksadım ve elimdeki kaşığı lavabonun üzerine koydum. "Eğer buna vaktimiz olursa benim için baştan itibaren izlemen gerekecek." Diye mırıldandım. Sanırım ben de sıkıcı bulmuş olmalıydım ki o sezonlara dair hiçbir şey hatırlayamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
freckled | chanlix
Fanfiction(Tamamlandı.) "Yolun biriyle sürekli kesiştiğinde; o kişinin, senin kaderin olduğunu söylerler. Gözle görülmeyen bir iple birbirinize bağlı olduğunuzu, ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın sıkı bir düğüm gibi birbirinizden kopmayacağınızı söylerler." "...