İyi okumalar Stay!☆☆☆
"Sessizliğin beni ürkütüyor. İyi olduğundan emin misin?"
Koltuğun bir köşesine sinmiş camla kaplı duvardan bahçedeki kedileri izlerken kafamın içinde ne döndüğünü bilmiyordum. Hiçbir şey düşünmemiştim sanırım, eğer düşündüysem de bunu hatırlayabilecek bir kafada değildim şuan. O restorandan nasıl çıkıp hiç yıkılmadan eve geldiğimi bilmiyordum.
Chan, arada iyi olup olmadığımı sormak dışında hiç konuşmamıştı. Konusunu açıp açmamakta kararsız olduğunu görebiliyordum ama şuan biraz dinlenmek istediğim için sesimi çıkarmıyordum. Ona ne anlatmam gerektiğinden emin değildim de zaten, psikoloğuma ne anlatıyorsam ona da öyle mi yapmam gerektiğinden emin değilim. Hislerimi bilmek istediğini söylemişti.
"Hem her yeri yakıp yıkabilecekmiş gibi hissediyorum hem de çok yorgunum."
Bir süre sonra mutfaktan elinde iki tane fincanla içeri gelmişti. "Bu çay seni sakinleştirirmiş," Dedikten sonra bir fincanı bana uzatmıştı. "...Annem öyle söyledi." Diyerek devam ettiğinde kafamı kaldırmış ve minettar bir gülümseme ile bakmıştım ona. "Her şey için çok teşekkür ederim Hyung."
Karşımdaki koltuğa oturup fincanını sıkıca kavrarken tekrar bana bakmıştı. "Hiçbir şey yapmadım." Dedi sadece. Bu dediği ironikti çünkü aslında çok şey yapmıştı. "Varlığın bile yetiyor." Diyerek kısa kestim ona bana nasıl destek olduğunu anlatmak yerine. Öyleydi de gerçekten, o restoranda bana her koşulda güvenecek biri olduğunu bilmek yetmişti.
"Biraz dışarı çıkmak ister misin?"
Bana yaptığı garip çaydan bir yudum alırken tekrardan bahçedeki kedileri izlemeye başlamıştım. Dışarı çıkmaya hazır mıydım? Şuan büyük ihtimalle haberlere çoktan konu olmuşken ve insanlar tekrar benim varlığımı hatırlarken dışarı çıkabilir miydim? Beni hâlâ sevip inanan birilerinin olması çok imkansız geliyordu. En son Chan ile dışarı çıktığımız gün beni tanıyan birileri ile karşılaşmıştım ve onlar benden nefret ediyor gibi değildi ama yine de yapamıyordum işte.
"Çok kötüydü." Diye mırıldandım bilinçsizce. "İnsanlar Namjoo'ya inanıp o araba kazasında ölmüş olmamı dilediler." Dedikten sonra güldüm histerik bir şekilde. "O insanlar bir ara beni çok severdi. Beni herkes severdi aslında. Ben gerçekten bir şey yapmadım." Gözlerim yavaş yavaş dolmaya başladığında artık sakinliğimi kaybettiğimi hissedebiliyordum. Bence iyi bile dayanmıştım, restoran çıkışında bir sürü kişinin arasında ağlamam hoş olmazdı.
"Çilli, insanlar böyledir. Nerede bir kalabalık varsa oraya yönelirler ve kalabalığın sebebini, sebebin doğruluğunu asla umursamazlar." Dediklerine katıldığımız belli etmek için kafamı aşağı yukarı sallayıp "Haklısın..." Diye mırıldanmıştım.
"Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?"
Güzel soru.
Çok güzel soru ama hiç cevabı düşünmedim.
Ben sadece hakkımdaki kötü düşünceleri yok etmek istiyordum. Ailemden ya da Namjoo'dan intikam almak gibi bir niyetim yoktu. Kaostan uzak bir hayatım olmasını istiyordum geri kalan ömrümde. Hep basit düşünen biri olmuştum zaten, tıpkı masallardaki gibi 'mutlu ve ölene dek huzurlu' yaşamak istiyordum. Belki başka bir ülkeye gidebilirdim ya da her geçmişi hatırladığımda bacağıma giren sancıyı atlatabilirsem tekrar dans etmeye devam edebilirdim. Belki tekrardan o yarışmaya hazırlanmak bir ara hayallerim olan hayatı yaşamama sebep olabilirdi ama artık bunu gerçekten istediğimden emin değildim. Çünkü imkansız geliyordu, uzun zamandır dans etmemiştim ve çoğu konuda eksiktim. Dans eden Hyunjin ile Minho'nun pratiklerini izlemeye gittiğimde daha iyi anlıyordum bunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
freckled | chanlix
Fanfic(Tamamlandı.) "Yolun biriyle sürekli kesiştiğinde; o kişinin, senin kaderin olduğunu söylerler. Gözle görülmeyen bir iple birbirinize bağlı olduğunuzu, ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın sıkı bir düğüm gibi birbirinizden kopmayacağınızı söylerler." "...