0.6

1K 117 56
                                    

"Dışarıda yemek yemeyi sevmediğini sanıyordum."

  Önüme konulan yemekleri ağzımın suyu akarak izlerken konuşan Chan'a dikkatimi vermeye çalıştım. Sadece çalıştım çünkü gerçekten fazla açtım ve yemekler nefis gözüküyordu. "Buranın sahibi yemekleri kendi yapıyor. Çok sık gelirim, bazen yemek yapmak için çok tembel hissediyorum."

  Ara sıra ettiğimiz küçük sohbetler eşliğinde yemeğimizi yemiştik. Çok kalabalık bir restoran değildi, hatta restoran bile diyemezdim buraya. Cafe, belki de bir büfe sayılırdı. Büyük ama sade olan bu yerde neredeyse kimse olmadığı için herkes sohbetimize tanık olabiliyordu sanırım. Bu yüzden Chan burayı çok sevmişti, kimsenin olmadığı bir yerde bulunmak ve tanınmamak onu mutlu etmiş olmalıydı. Sanırım ikimizinde aynı hisleri taşıyabildiği bir andaydık.

  Yemeği bitirdikten hemen sonra söylediğimiz tatlılar ve içeceklerimiz nihayet gelebilmişti. Doyduğumu hissedebiliyordum ama yine de tatlıya iştahla bakıyordum, bu Chan'ın bana gülmesine sebep olmuştu. "Küçücük bir şeysin. Yediklerin nereye gidiyor senin?"

  "O kadar çok yemiyorum ben, burası bir istisna..." dedikten sonra bir kaç değişiklik yapılan dükkanı süzdüm. "Beni mutlu eden şeylerden biri bu yer. Ailecek geldiğimiz zamanlar olurdu." Cümlemdeki hüznü fark ettirmek istememiştim ama sanırım anlamıştı. Çünkü hemen ardından masada duran elimin üzerine elimi koymuştu sanki destek olmaya çalışır gibi. Buna ihtiyacım olduğunu sanmıyordum fakat yine de sesimi çıkarmadım.

  "Seni başka neyin mutlu ettiğini bilmek istiyorum," Cümlesi fişimizi getiren genç garsonla bölünmüştü ve o gidene kadar bekledi. "Burası ve çilek kokulu mum haricinde bir şey bilmiyorum. Bana sinirlendiğinde seni nasıl sakinleştirebileceğimi öğrenmem gerek." Çilek kokulu mumumun küçük olduğu için neredeyse bittiğini hatırladığımda küçük bir çocuk gibi dudaklarımı büzmeden duramadım. "Bana daha çok çilek kokulu mum bulmalısın Hyung. Yani bu sinirimi biraz azaltır ama gerçekten sakinleşmem için..."

  Duraksadım çünkü cümlenin devamı söylememem gereken bir şeydi. Geçen gün kriz geçirdiğim odanın ve her önünden geçtiğimde ağladığım iki katlı yerin beni mutlu eden asıl şeyler olduğunu söyleyemezdim. Kendime farklı şeyler bulmam gerekiyordu bunların yerine. Beni mutlu edecek bir şeyler illa ki olurdu. "...Bana şarkı söylersen sakinleşirim. O gün canlı yayında sesini dinledim, çok rahatlatıcı. Bir gün bana ninni söylemekten çekinme çünkü derin bir uykuya dalarım sayende."

  Yüzündeki gülümsenin bir anlığına solduğuna şahit olmuştum ama sesimi çıkarmadım. Sadece kafasını onaylarcasına salladı ve elini elimden çekip tatlısını yemeye başladı. Ben de sohbeti devam ettirmeden aynısını yaptım. Ona kötü bir anısını hatırlatmış olmaktan çekiniyordum çünkü tepkisi tam olarak öyle yapmışım gibiydi. Birilerinin yarası benim yüzümden kanarsa sonsuz bir vicdan azabı çekiyordum.

  Bir anda belirip sönen ışık ile çatalı tabağıma bırakıp kafamı kaldırdım. Bir tarafı camla kaplıydı olduğumuz yerin ve bulunduğumuz cadde gözüküyordu. Tam olarak dükkanın girişinde bir grup vardı ve bizim olduğumuz tarafa bakıp hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Chan'da o tarafa doğru döndüğünde "Hayranların gerçekten azimli..." Diye mırıldanmadan duramamıştım.

  Arkadaş grubundaki bir çocuk onları susturduktan sonra kapıyı iterek içeri girmişti. Tekrar bir fanın kamerasında gözükmemek için buraya geldiğimizde çıkardığım maskemi tekrar taktım. Bu sefer makyajım vardı ama yine de habersiz bir fotoğrafımın çekilmesini istemiyordum. Hayranları Chan'a bu kadar meraklıysa sadece onu çekmelilerdi.

  Arkama yaslanıp çocuğun bize doğru gelmesini beklerken telefonumu elime almıştım. Onlar işini halledene kadar Minho ve Hyunjin ile kurduğumuz sohbet grubundan gelen mesajları okuyacaktım.

freckled | chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin