Ayakta dikilmekten ve stresli geçen günün verdiği yorgunluktan dolayı ağırlığımı tamamen Chan'a verdiğimde beni iyice sarmalayıp evin içerisine çekmişti. Kapıyı da ardımızdan kapattıktan sonra beni kolunun altına almış ve kendiyle beraber yürümemi sağlamıştı.
"Çok yorgun gözüküyorsun." Demişti salona girdiğimizde -daha doğrusu beni bir nevi sürüklediğinde. Bu cümlesi ile ister istemez gülümsemiştim. "Yorgun hissetmiyorum artık." Diyebilmiştim sadece. Öyle gözüküyordum ve uykusuzluktan yorgundum aslında biraz ama demek istediğim şey bu değildi. Neyden bahsettiğimi bildiği için koluyla biraz daha kavramıştı gittikçe halsizleşen bedenimi.
Koltuğa oturup beni de yanına çektiğinde bir bacağım onun bacaklarının üzerinde kalmıştı. Tam geri çekilecekken ise buna izin vermemiş sanki mümkünmüş gibi daha çok yaklaştırmıştı beni kendine. Bundan şikayetçi değildim, onunla göz göze gelmeyi bile özlemiştim.
"Çilli," Dedi saçlarımın arasına öpücükler kondururken. Üzerimde rahatsız edici otel kokusu ve stresten dolayı ter kokusu vardı ve çekinmeden edememiştim biraz. Çoğu halime şahit olmuştu belki de ama uzun süredir bakımsız kalmıştım. "...Öleceğimi sandım." Derken hafif eğilip yüzünü boynuma saklamıştı. "Canlı yayını izledim. Sen orada çaresizce beklerken senin ölebilme ihtimalin kafayı yedirtti bana."
Bir süre ikimizde sessiz kaldığımızda Chan konuşmaya devam etmişti. "Eğer ölseydin devam edecek gücü kendimde bulamazdım." Dedikten sonra titrek bir nefes almıştı. "Hayatıma gireli çok olmadı ama yemin ederim senden önce bomboş bir hayatım varmış gibi hissetmeye başladım. Sanki sen gelince öğrenmişim her şeyi; ilk defa senin için atmış kalbim, hep seninle nefes almışım, bütün şarkılarımı sana yazmışım gibi hissediyorum." Boynumdaki ıslaklığı hissetmemin üzerinden çok geçmemişti ki titreyen vücudunu görmüştüm göz ucuyla. "Namjoo, orada senin boğazını sıkarken senin ölme ihtimalin de sanki ellerini boğazıma sardı."
"Chan..." Dedim onun ağlaması ile ben de bir anda ağlamaya başlarken. Lafıma devam etmeme izin vermemiş boynuma da bir öpücük kondurmuştu. "Seni kaybedemem Felix. Bana nefes almanın sadece bir eylem olmadığını sen öğretiyorsun." Derken daha da yerle bir etmişti bu cümle beni. Aynı şeyleri hissediyorduk, bunu bilmek güzel hissettirmişti.
Kendimi geri çekerken kafasını kaldırmış ve kızarmış gözleri ile bana bakmaya başlamıştı. Onu bu kadar yorgun görmem beni daha fazla ağlatırken yüzünü avuçlayıp dudaklarına minik bir öpücük bahşetmiştim. "Ne olursa olsun sana her zaman geri dönerim ben." Dedim baş parmaklarım ile yanaklarına düşen gözyaşlarını temizlerken. Dayanamayıp iki yanağına da küçük birere öpücük kondurmuştum.
Burnunu çekip derin bir nefes aldıktan sonra "Söz mü?" Diye masumca mırıldandığında daha çok ağlamak istemiştim. Aşkın ya da sevginin ne olduğunu açıklayamazdım ama şuan içimdeki karmaşık duyguların hepsi, bunları tanımlıyordu kelimelere gerek kalmadan.
"Söz."
Beni kendine çekip tekrar sarıldığında önümüzdeki günlerde birbirimize hiraz daha bağlı olacağımızı şimdiden tahmin edebiliyordum. Uzun süre ayrı kalmış, birbirimize verdiğimiz sözlere tutunabilmiştik sadece. Acı çekmiştik ama kesinlikle buna değmişti. Chan, hem varlığı ile hem bana sunduğu özgürlük hissi ile hayatım boyunca aldığım en güzel hediye olmuştu.
"Uyuyalım mı bebeğim?" Demişti elleriyle belimi okşarken. Konuşmadan sadece onaylayan mırıltılar çıkarak cevap vermiştim sorusuna ama sonradan aklıma gelen şey ile duraksadım. Sabah bunun için üşeneceğimi biliyordum o yüzden kalkıp şimdi duş almalıydım. Hem yatağa kirli kıyafetler ve ter kokusu ile girmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
freckled | chanlix
Fanfiction(Tamamlandı.) "Yolun biriyle sürekli kesiştiğinde; o kişinin, senin kaderin olduğunu söylerler. Gözle görülmeyen bir iple birbirinize bağlı olduğunuzu, ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın sıkı bir düğüm gibi birbirinizden kopmayacağınızı söylerler." "...