𝐵𝑖𝑟 𝐴𝑘𝑠̧𝑎𝑚 𝑌𝑒𝑚𝑒𝑔̆𝑖

1K 54 63
                                    

Derin bir nefes. Yataktan kalktım. Dolabımın karşısına geçerken elime değen ilk elbiseyi giyindim. Mutfağa doğru ilerledim. Sessizlikle titredim. Bir garip hissediyorum. Eskiden aynı sessizlikle beni içinde barındıran bu ev, şimdi bana yabancı geliyor sanki. Şaşırmıyor değilim ama üzerine çok durmamak en iyisi. Nadia yüzünden. Hep onun yüzünden. Beni korkuttu. Söylediklerinde belki haklı ama...

İç çekip düşünmeyi bırakarak elimdeki bardağı dudaklarımın arasına yerleştirdim. Pencereden sokakları izledim. Boş...Sessiz sokaklar. Soğuk suyla rahatlayarak gözlerimi kapattım. Sanki acelem varmış gibi bardağı tepeme diktim. Odama geri döndüm ki yok. Acelem. Henry'nin gelmesine bir kaç saat, o bir kaç saatte de yapabileceğim pek bir şey yok. Hatta hiçbir şey. Yatağıma uzandım. Saatleri sayıyor beklerken vazgeçmek istiyorum ama bu beklemelerin isteğimi sonuçsuz bırakmasına kızarken başka çare bulamıyorum.

Gitmemeliyim dedim içimden. Gitmemeliyim. Çünkü gidersem. Biliyorum. Üzüleceğim ama-
Açık pencereden odama süzülen korna sesiyle yataktan kalktım. Çantamı alıp odamdan çıktım. Merdivenlerden hızla inip kendimi sokağa attım. Arabasına yaslanmış bir şekilde beni bekleyen onu izledim. Henry. Düşünceli bakışlar. Belirgin yüz hatları ve...O. Güzel gözleri beni buldu. Vücudumu baştan aşağıya süzdü. Gülümsedi. Dudaklarının kenarlarında oluşan gamzeler içimi ısıtmaya yeterli.

"Çok güzelsiniz Bayan Lagarce. Her zamanki gibi."

Teşekkür ederek aynısını onun için düşündüğümü söyledim. Doğruldu. Binmem için arabasının ön kapısını açtı. Güzel falan değilim. Makyaj yapmadım ve ne bulursam giyindim. Bakımsız bir o kadarda özensizim. Gerek duymadım. Neden bilmem. Hayır...
Sadece o an ne gerek var dedim. Üç gün sonra görmeyeceğin bu adama süsülenmeme ne gerek var?

Ben yanından geçerken derin bir nefes aldı. Sertçe yutkundu. Kapımı kapatıp yanıma yerleşti. Anahtarı kontağa sokup arabayı çalıştırdı. Gözlerini bir yandan nereye gideceğimizi sorarak yola bir yandan bana dikti. Bütün dikkatiye beni izliyor şimdi. Mavilikleri sürekli haraket ediyor yüzümde ve vücudumda. Kısacası bende.
Gözlerimden burnuma...
Yanaklarımdan dudaklarıma...
Saçlarımdan boynuma...
Omuzlarımdan göğüslerime...
Kollarımdan...Oradan da daha aşağılara...
Bacaklarıma...

Gerçi benim gözlerimde onunkilerden farksız. Dikkatle onu izliyorum. Hiçbir ayrıntısını kaçırmak istemeyeceğim bir filmmiş gibi. Saçlarına bakıyorum mesela. Geriye atılmış dalgalı kumral saçlar. Oradan aşağıya.
Alnı.
Kaşları.
Burnu.
Derin yüz hatlarıyla yanakları.
Dudakları.
Hafif kirli sakalları ve güzel çenesi.
Boynu.
Bej ince kazağının altından kendini belli eden kasları.
Pantolonu ve oradaki...

"Giza?"

Derin sesle titreyerek kaşlarımı kaldırdım. Arsızca gülümsüyor. Daha demin baktığım yere bakarken kaşlarını kaldırıyor. O bana böyle bakarken yanaklarım kızarıyor. Utanç arabaya yayılıyor.

"Nereye gideceğimizi söylemediniz?"

Sorusunu özür dileyerek hemen cevapladım. Gözlerimi kaçırarak başımı cama doğru çevirdim. Kıkırtısıyla bacaklarımı birbirine bastırarak dudaklarımı içten bir şekilde ısırdım. Nezih bir restoran seçmiştim. Sakin ve güzel bir manzaraya sahip. Derin bir nefes alıp yeniden ona doğru döndüm. Mükemmel yüzüyle gülümsedim. Kokusuyla bayılacakmış gibi hissediyorum. Çok güzel kokuyor. Erkeksi garip bir koku. Anlatamayacağım bir koku. Öksürük sesiyle düşüncelerimi itip ona odaklandım. Zaten daha deminde ondaydım. Kaşlarını çatmış, okyanus mavisi gözlerini yola dikerken uzaklara dalmış o. Henry.

"𝑭𝒊𝒅𝒆𝒍𝒊𝒅𝒂𝒅.." Henry Cavill-Chris EvansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin