𝐴𝑖𝑙𝑒

300 19 36
                                    

"Henry? Henry?"

Doğruldum. Duymuyor beni. Dalmış. Derin derin düşünüyor. Neyi düşünüyor bu kadar sahi? Elimi bacağına yerleştirdim. Yavaşça okşadım. Ürperdi. Gerildi. Aklında uçuşan belirsizlikler uzaklaşmış olmalı ki başı hızla bana doğru çevrildi.

"İyi misin?"

Evet dedi zorla. Evet, iyiyim ama değil. Biliyorum. Anlamak için yanında durmak yeterli. Onu izlemek.

"Gerginsin."

Vücudu kaskatı kesilmiş bir şekilde dikkatle yolu, karanlığı izliyor. Dikkatle. Kaşları çatılmış, çenesi kasılmış.

"İyiyim. İyiyim, bebeğim. Bir şey yok."

Büyük el bedenimi buldu. Sonra da elim. Tutup öptü.

"Üşümüşsün."

Önümüzdeki düğmeye bir kaç kez bastıktan sonra iç çekti. Gerginliği sindi. Ara verene kadar ikimizde konuşmadık. Ne o, ne de ben. Konuşmadım. Konuşamadım. Çünkü bilemedim. Ne söyleyeceğimi, söylemem gerektiğini. Bir yandan da konuşmamam gerektiğini düşündüm aslında. Onu daha da germemek için. Bende gerginim. Belki ondan. Ailesiyle tanışacağım sonucunda. Annesiyle iyi bir başlangıç yapamadık zaten. Kendisinin otoriter ve çocuklarına- oğullarına karşı fazlaca hassas olduğunu biliyorum. Babası hakkındaysa hiçbir şey anlatmadı. Arabadan indim ve benzinliğe doğru ilerledim.

"Oyalanma Giz. Saat geç oldu."

Başımı salladım. O benzini doldururken içeri girdim. Uyuşukça yürüdüm. Ağır sigara kokusu hakim. Sessiz, boş. Kasadaki yaşlı adam hariç. Beni izliyor çarpık gülümsemesiyle. Korkunç. Korku filmlerinde olduğu gibi. Birazdan elinde bıçak, peşimden koşacak. Öldürecek beni. Kanlar içinde uzanacağım yerde. Sonra...Bedenimi, uzuvlarımdan ayıracak ve- gözlerini çıplak bacaklarımda hissedince titredim. İlerledim. Tuvalete girdim. İşim biter bitmez ellerimi yıkadım ve kapıyı araladım. Merakla adama, boşluğa doğru bakındım. Yine beni izliyor. Raflara daldım. Henry'i yalnız bırakmamak, uykumu açmak için bir şeyler aradım. Bir şeyler, bir şeyler. Kahve, enerji içeceği...
Kahve! İki kutu alıp kasaya doğru yürüdüm.

"Buralı değilsin, öyle değil mi?"

Başımı kaldırdım. Kredi kartımı uzattım. Adamın gözlerinden kaçmak için cüzdanıma bakınınırken mırıldandım. Hayır, dedim. Değilim. Söylendi. Bir şeyler fısıldadı kendi kendine. Anlayamadım. Kartı çıkarmadan kasanın arkasından uzaklaştı ve arkama geçti. Bekletti beni. Eğildi. Rafı düzeltti sözde.

"Yaramaz çocuklar aldıklarını yerlerine koymuyor. Yaramaz."

Gergince gülümsedim. Ona önümü dönerken acelem olduğunu, erkek arkadaşımın beni beklediğini söyledim.

"Tamam güzelim. Makinayı bekliyorum."

Homurdandı. Yeniden kasa başına geçti. Kartı uyuşukça çıkarttığında sonunda bana verdi. Hızla aldım. Teşekkür ederken döndüm. Dışarıya uzandım. Koşarak arabaya ilerledim. Kaputa yaslanmış bir şekilde sigara içen Henry. Beni görünce şaşırdı. Doğruldu. Belimi tutup bedenimi kendininkine yasladı.

"Ne oldu? Neden bu kadar uzun sürdü ve neden nefes nefesesin? Bir şey mi oldu? Giz?"

Başımı iki yana salladım. Oldu diyemedim. Kasadaki adam beni korkuttu.

"Seni bekletmek istemedim."

Yanağımı okşadı. Sorun olmadığını söyledi. Omuzlarıma uzandı ve mırıldandı.

"Sana böyle giyinme demiştim. Hava buz gibi. Gel."

Elimi tuttu. İzmariti yere attı ve bagaja doğru ilerledi. Açıp, valizimin içinden kalın bir takım çıkardı. Aslında eşofman, kazak ikilisini beklemişti ama eline ilk bu geldi. O da aramadı başka bir şey. Üşendi. Eteğimi indirdi ve hızla giydirdi. Ya da çalıştı. Eğildi. Omuzlarına tutunarak panikle etrafıma bakınırken ben, kıkırdadı.

"𝑭𝒊𝒅𝒆𝒍𝒊𝒅𝒂𝒅.." Henry Cavill-Chris EvansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin