𝑆𝑜𝑔̆𝑢𝑘𝑙𝑢𝑘 𝑉𝑒 𝐵𝑒𝑙𝑖𝑟𝑙𝑖 𝐵𝑒𝑙𝑖𝑟𝑠𝑖𝑧𝑙𝑖𝑔̆𝑖𝑛 𝑉𝑒𝑟𝑑𝑖𝑔̆𝑖 𝐺𝑒𝑟𝑔𝑖𝑛𝑙𝑖𝑘

629 33 27
                                    

"Kadınla ne konuştunuz?"

Gözleri beni buldu. Büyük ve uzun kirpikleriyle çevrelenmiş...Bakmaya doyamadığım gözler.
Birde ne diyeceğini bilemeyerek aralanan dudaklar. Nedense yaşlı esmer kadın, utanacağı bir şey söyledi diye düşünüyorum bu bakışları izlerken. Çünkü ne zaman konuşsa gözleri kısa süreli olsada beni bulup yanakları kızarmış ve afallamıştı. Şimdiyse. Bir farklı. Evet. Farklı. Bu yüzden varsayımımın tamamen doğru olduğuna eminim. Gözlerime utançla bakan ve kızaran yanaklar.

"Önemsiz şeyler. Yani seni sordu. Önemli olan tek tarafı da buydu sanırım."

Anlamayarak kaşlarımı kaldırdım. Söylediği şeyin farkına vararak dudaklarını araladı ama ben gülmeye başlayınca hızla başını çevirip adımlarını hızlandırdı. Çok utangaç. Hemde çok. Ve...Gergin.
Bütün gün boyunca. Hayır...Öğlene kadar...Hava hafif biraz şey olunca işte. Ne fark eder? Yüzüme bakmadı. Gezdiğimiz yerleri anlatırken hep uzak durdu. Uzak ve mesafeli. Kilise...Sokaklar...Yanlarından geçtiğimiz plajlar...Başka şeyler düşündü. Ama ne?

Normalin aksine sessiz bir sokağa girdiğimizde o hızla ilerlerken başımı eğdim. Onun gibi derin düşünmeye başladım. İç çektim. Çünkü bu canımı sıkıyor. Benimle konuşmaması. Her şey tekrarlanıyormuş gibi hissediyorum o böyleyken. Yine yanlış bir şeyler yapıyormuş gibi ve farkına varamıyormuş gibi. Tam doğru kişiyi bulmuşken...Onu kaybediyormuş gibi ki bu çok hızlı. Gerçi bakınca onunla, Giza'yla her şey çok hızlı. Daha fazla dayanamayarak merakla dudaklarımı araladım. İspanya'nın yakıcı sıcağının arasından süzülerek esen rüzgarla derin bir nefes aldım.

"Giza yanlış bir şey mi yaptım?"

Başını bana doğru çevirdi. Kaşları anlamayarak kalktı. Dudakları büzüldü. Sanki ben kendi kendime kurmuşum...Sanki her şey yolundaymış gibi ama hayır. Değil. Bir şey var. Eminim. Ben bir şey yaptım ve bu onu rahatsız etti. Çünkü bu kısa sürede tanıdığım o kadın değil. O sarayda tanıştığım...Giza. Değil.

"Anlamı-"

Hızla başımı iki yana salladım. Sözünü kestim. Gözlerinin kocaman açılışını izledim.

"Benden kaçıyorsun."

Başını iki yana sallama sırası ona geçti. Eylemi yerine getirdi ve gülümsedi. Gülümsedi ama...Gerçek olmayan gergin bir gülümseme bu.

"Hayır. Hayır Henry! Senden kaçmıyorum. Bunu nerden çıkardın?

Ona doğru bir adım attım. Geri çekildi. Ben başımla yaptığı haraketi işaret ettiğimde gözlerini haklı olduğumu kabullenerek kaçırdı. Zaten başından beri biliyor ama öyle olmadığını söyleyip duruyordu. Yani yalan...Yalan söylüyordu. Kilsede fark etmiştim bunu. Ona dokunduğumda geri çekilip hızla benden uzaklaşmıştı. Neyden korkuyor ki? Benden mi? Ne yaptım ona? Ne yapmıştım da benden bu kadar soğumuş, sıkılmış.

"Sorun ne? Bana neyi yanlış yaptığımı söyle."

Yavaşça yükselen sesimle elleri daha da gerilen vücudunun arasında titremeye başladı. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Oysaki sesim onu bu kadar korkutacak bir şekilde yükselmemişti. Çaresiz bir yükseklikti sadece.

"Senden kaçmıyorum! Bana öyle bakmayı kes!!"

Titreyen sesiyle donup kaldım. Arkasını dönünce sırtını izleyerek sertçe yutkundum. Özür diledim. Sessizce. Evet sessizce. Hatta o kadar sessizce ki duymamış bile olabilir ama hayır. Bana doğru döndü. Eğik başı ve kaldırım taşlarını izleyen gözleriyle. Duymuş. Yavaşça ona yaklaştım ama o haraket etmedi. Mimiği bile oynamadı. Sadece donuk bir şekilde söylendi.

"𝑭𝒊𝒅𝒆𝒍𝒊𝒅𝒂𝒅.." Henry Cavill-Chris EvansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin