İyi okumalar...
"Seokjin hyung? Jungkook? Neredesiniz ya? Bar açıldı açılacak, nereye kayboldunuz be insanlar?"
Kafasını barın halka açık alanına uzattı. Etrafta çalışan kimse görünmüyordu. Normal şartlarda Jungkook'un tezgahı silmesi, Seokjin'in etrafta gezinip masaları düzelten çalışanlara emir yağdırması ve Namjoon'un da platonik aşkını uzaktan uzağa izlemesi gerekiyordu. Bomboş alana girdi tereddütlü adımlarla. Barı açmamaya karar verip de onu haberdar etmeyi unutmuş olamazlardı, değil mi?
Kapalı dış kapıda bir tıkırtı duydu. Birinin içeri girmesini bekliyordu ancak kilitli kapı açılmamıştı. Üstündeki anahtarı çevirdi kararıp serinleyen havayı barın içine doldururken. Karşısındaki kapüşonluyu tanımakta zorlanmamıştı.
"Hey." diye mırıldandı gördüğü bedene. Bir el sallamayla karşılık bulmuştu selamı. "Gelsene içeri."
"Gelmesem daha iyi. Seni benimle görsünler istemem." Tereddütlü cümlelere suratını buruşturdu. Kolundan nazikçe tuttuğunda barın içine, dışarıdan daha aydınlık alana sokmuştu çocuğu. Önceki gibi yeniden kilitledi kapıyı. "Kilitlemek istediğine emin misin?"
"Kimse yok. Garip bir şekilde hepsi ortadan kaybolmuş, bar boş şu anda. Rahat olabilirsin." Mahcup gözlerle izlendiğini fark etti Taehyung.
"Hiç rahat olamam şu an, üzgünüm." Uzun boylu çocuk ellerini onun yanaklarına yerleştirirken tereddüde düşmemişti.
"Seni özledim." dedi, dudaklarına kısa ve kuru bir öpücük bıraktı Jimin'in. Şok içerisinde kalan yüzüne gülümsedi.
"Ben eve gitsem daha iyi olacak. İzninle." Onu bırakmamış, beline kolunu sarmıştı.
"Daha yeni geldin Chim? Nereye gidiyorsun?" Havada kalan ellerini onun göğsüne hafifçe koydu Jimin.
"Bir şey vermek için gelmiştim zaten, içeri girmeyi planlamıyordum. Bir dakika." Kendine alan yaratıp kot pantolonunun cebine uzandı. Kırmızı ipli bir bileklik çıkmıştı cebinden. "Bu bende kalmış, yastığın altında buldum."
"Bilekliğim sende miydi? Jimin ben sana geleli bir haftadan çok oldu, farkında mısın? Yeni mi buldun bunu?" Onun ani çıkışına kaşlarını kaldırdı diğeri.
"Aslında gelişinin ertesi gün temizlik yaparken buldum ama benim sandım. Benimki de bugün komodinden çıkınca bunu getirdim işte. Niye kızıyorsun ki?" Taehyung'un gözlerini kırpıştırdığını gördü.
"Nasıl yani? Bu bileklikten sende de mi var?" Sarı saçlı başıyla onayladı.
"Küçüklüğümden beri var. Dümdüz bileklik Taehyung, nesini sorguluyorsun şu an? Kırmızı bir ip sadece." Taehyung yanıt vermediğinde yana doğru bir adım attı. "Neyse, bilekliğini verdiğime göre ben artık gideyim. İyi sahneler sana şimdiden."
"Bu gece sahneye çıkmıyorum." Buz gibi ses tonuna omuz silkti Jimin.
"Tamam, iyi akşamlar o zaman." Kolu uzun parmaklar tarafından sertçe kavranmıştı.
"Yaşıt mıyız Jimin? Ben 20 yaşındayım, sen de 20 olmalısın, değil mi?" Kısa boylu onun parmaklarından kurtardı kolunu.
"Evet, 20 yaşındayım ve bunun seni ilgilendiren hiçbir yanı yok. Bir daha beni görmeyeceksin, merak etme." Büyük bir adımla burnunun dibindeydi solist.
"Sandığından daha çok ilgilendiriyor aslında. Seni görmemek gibi bir planım da yok, boşuna aramıza duvar örmeye çalışma. Seni özlediğimi söylerken ciddiydim." Dudaklarına yaklaşan dudaklara son gücüyle fısıldadı karşısındaki.
"Senin hayatında zaten biri var. Üçüncü kişi olacağım bir ilişkiye giremem Taehyung." Onun parlaklıklarına hafifçe temas etmişti Taehyung.
"Ama benim öpmek istediğim tek kişi sensin Park Jimin, bunu ne yapacağız?"
Park Jimin'e düşüldü...
Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Song For You ~ Vmin
FanfictionŞarkılarını sarhoş bir kalabalığa söylerken kalabalığın içinde olmaması gereken birini görsen ne yapardın? Söylemeye devam mı ederdin yoksa gidip onu oradan çıkarır mıydın? Muhtemelen şimdiye dek kendine sorduğu en zor soru buydu ve cevabını kendisi...