chapter : 26

2.5K 275 146
                                    

26| Sadece beni sevsen olmaz mı?

aAeon (ft. RM) - don't
_____________________________

elimdeki bira bardağına bakarak derin bir nefes aldım. Saat gece yarısını çoktan geçmişti, eğlenmediğini söylemek yalan olurdu fakat şu an herkes birini bulmuş ve işi pişirmeye başlamışken eğlenmiyordum.

Felix ve Jisung bile ortadan tüymüştü. Tabii beraberlerinde Changbin ve Minho hyung ile.

Şu an oturduğumuz yerde sadece Seungmin, Chan hyung ve Hyunjin vardı.

Hyunjin ise, tüm gün garip davranmıştı. Herkes gülüyorken bile gülmemiş, sohbete dâhi katılmamıştı. Sadece içki içip, kaşlarını çatarak duvara bakıyordu. Onun üzülmesini istememiştim, üzülmek de istememiştim. En başından beri ona karşı hislerim vardı, en başından beri sürekli bunu kastediyordu. Ama belki de ikimizde duyguların işleri bu kadar karıştıracağını bilememiştik.

Chan Hyung sonunda kucağındaki Seungmin'i indirerek elini tutmuş ve ayaklanmıştı.

"Biz eve geçiyoruz." Kafamı sallayarak onayladım onları.

Harika, şimdi yurda dönmek için bir taksi bulmam gerekiyor.

Ben arkama yaslanmış, içkinin verdiği uyuşukluk ve üşengeçlik yüzünden yurda nasıl döneceğini düşünerek iç çekiyordum. Hyunjin ise hâlâ kaşları çatık bir şekilde oturuyordu. Fakat birden ayaklanarak önümde durdu.

"Mutfakta tekila görmüştüm, biraz daha içmek ister misin?" kaşları az önceki gibi değildi. Sesi çatallaşmış bir şekilde çıkıyordu, ve bu tuhaftı. Yinede kafamı sallayarak elini tuttum ve mutfağa doğru götürmesine müsade ettim.

Ellerimize baktım. Onun kemikli parmakları arasına sıkışmış ince parmaklarıma. Sadece kaçsak olmaz mıydı? Sadece gitseydik ve kimseyi umursamasaydık. Sorumluluk almasaydık ve korkmasaydık. Sadece onu sevgi sözcüklerine boğarak öpsem, ya da sadece sarılsak olmaz mıydı?

Mutfağa girdiğimizde birkaç boş şişenin arkasında duran içi dolu şişeyi aldıktan sonra, raflardan iki küçük bardak çıkarmış ve bana uzatmıştı. Ben ise bardağı alarak, zıplamış ve beyaz tezgaha çıkmıştım.

Tam önümde durarak önce kendine ve daha sonra bana doldurmuştu. Bunları yaparken de onu izlemiştim. Sanırım artık Hyunjin'in yüz ifadelerinden duygularını anlayabiliyordum.
Ama ne olduğunu bilmediğim sürece, bir işe yaramazdı. Onun ağzından bir şeyleri duymalıydım.

Bardağımı elime tekrar verdiğinde ikimizde hızlıca kafamıza dikmiştik sert içkiyi. Tadının güzel olduğunu falan söyleyemezdim, ama şu an kesinlikle umurumda değildi.

Hyunjin, derin bir iç çekerek yüzünü buruşturmuştu. Her an ağlayacak gibi duruyordu ama kendini toparlayarak tekrar doldurdu. Tekrar ve tekrar. Sanırım dördünce bardağı diktiğimizde, durmuştuk. Onun bu hâli her şeyin daha tuhaf bir atmosfere bulanmadına neden oluyordu.

Bulunduğum beyaz tezgah üzerinde ayaklarımı sallarken bile başım dönmeye başlamıştı. Hyunjin'e baktığımda bayık gözlerini benden ayırmadan arkasındaki adaya yaslanmıştı.

Yeniden derin bir iç çekmişti. Kesinlikle benimle ilgili bir sorun olduğunun farkındaydım ama sarhoşluğun etkisiyle bulanmış zihnim bile bunu sormaya yeltenmiyordu.

"Geçen gün söylediklerin.." diyerek gözlerini gözlerime çıkardı.

"Ciddiydin değil mi?" diyerek dolu gözleri ile bana baktığında, yavaşça yutkundum. Kalbim tekliyor ve ne yapacağımı bilemiyordum.

you get me so high || hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin