28| başka ağlayabileceğim kimse yok.
The Neighbourhood - Daddy issues (remix)
"But when you told me the whole story, I felt like throwing up
I could see it on your face, it was rough."________________________________
İlk seçeneğim değildi o. Hatta şu an oraya gitmeyedebilirdim. Sadece büyümeyi başaramayan biriydim. Bu yüzden birine ihtiyacım vardı. İstemesem bile vardı işte. Birine ihtiyacım vardı. Güvenli alanım olacak birine, ve bu düşünmeme bile gerek kalmayacak şekilde Hyunjin'di.
Geldiğim yüksek binanın önünde durarak, on dördüncü numaraya bastım. Yine bu evin önündeydim. Bu eve her gelişimde hissettiğim şeyler farklı olduğu gibi şimdide farklıydı.
Kapı açıldığı zaman asansöre binerek 6. kata bastım. Asansörde, arkamı dönerek aynadaki yansımama baktım.
Gözlerim kıpkırmızı ve şişti, burnum ve dudaklarımın da onlardan bir farkı yoktu. Ama dudaklarımın kırmızılaşmasının yanında kuru gibiydi.
Ellerimi siyah saçlarım arasından geçirerek bir süre çektim. Daha sonrasında bırakmış ve iğrenç görüntüm karşısında durmaktan sıkılarak önüme dönmüştüm.
Asansörde ya da binanın önündeyken hiç ağlamamıştım. Ama şimdi kapının önüne geldiğimde yaşlarım tekrar dökülmeye başlamıştı. Ve ben öylece durup, üst dudağımı dişleyerek alt dudağımı sarkıtıyordum.
Sonunda kapı açıldığında kafamı kaldırarak yüzüne baktım. O ise şaşkınca bana bakıyordu sadece. Hızlıca yüzümü avuçladığında istemsizce dudağımı daha çok sarkıtmış ve ağlamamı şiddetlendirmiştim.
"Jeongin," dedi usulca. Sonra yüzüme yaklaştı.
"Ne oldu?" bir adım gerileyerek yüzümdeki ellerinin düşmesini sağlarken karşımda dikilerek yüzüme bakıyordu. Ben ise hızlıca tekrar ona adımlayarak kollarımı beline sarmıştım.
Çünkü buna daha fazla ne kadar katlanabileceğimi bilmiyordum. Daha ne kadar ağlardım, ya da nasıl geçerdi bilmiyordum. Sadece durup Hyunjin'e sarılıyor, kokusunu içime çekerek rahatlamaya çalışıyordum.
Hıçkırıklarımla birlikte ağlamaya devam ederken, o kollarını bana sımsıkı dolayarak duruyordu. Onun beni asla bir anne ya da Felix gibi saramayacağını biliyordum. Ama onun sarılışı farklı da olsa iyi hissettiriyordu.
Birkaç dakika kapıda öylece durduktan sonra benden ayrılmış ve tekrar yüzüme bakmıştı. Bense kafamı eğip öylece beklemiştim. sonrasında beni içeri çekerek salondaki koltuğa oturmamı sağlamıştı.
"Yüzünü yıkamak ister misin?" Kafamı iki yana sallayarak arkama yaslandım ve gözlerimi yumdum.
"Peki.." o bir süre susarken ben gözlerimi açma gereği duymamıştım.
"Ben sana su getireyim." diyerek çıkmıştı sanırım. Yine gözlerimi açmamıştım.
İçeri geri geldiğini adım sesleri ile anladığımda, su bardağını önümdeki masaya koyarak yandaki koltuğa oturdu. Gözlerimi açarak, tavana bakmıştım bense.
"Ne olduğunu anlatmak istiyor musun?"
Dudaklarımı büzerek bir süre bekledim.
"Sadece.." derin bir nefes almıştım. Çünkü yine sesim titriyordu. Aptal şeyler yüzünden sürekli ağlıyor ve kendimce savaş veriyordum.
"Annem ölüyormuş." O ana kadar bacağını sallayan Hyunjin bir anda durdurarak öylece kaldı. Bense yüzümü ona çevirerek bayık bakışlarımı üzerinde gezdirdüm.
"Neden durakladın?" Gözlerini hızlıca kırparak yutkundu.
"Ben-"
"Bunun için ağlamıyordum." Dudaklarımı yaladım. "Gitmesine o kadar alışkınım ki, temelli gitmesi bile önemli değil artık benim için."
"Sadece.." duraksayarak tekrar gözlerimi kapattım. Ağlama.
"Sanırım ona gerçekten anne bile diyemeden beni yine öylece bırakması kalbimi çok kırdı." ağlama Jeongin, hayır.
"Üstelik ne biliyor musun? Ma-ri hiç gelmeden gidecek." kafamı önüme eğdim.
"Bana ilk kez, öleceği haberini verirken oğlum dedi." Yüzüne doğru yüzümü çevirdiğimde sertçe yutkundu.
"Ondan nefret ediyorum, kendimden nefret ediyorum, babamdan nefret ediyorum."
"Sadece seninki gibi bir aileye sahip olmak istiyorum, en azından birlikte olabilen." Burnumu çekerek yüzüne baktım. O ise ayağa kalkarak bana doğru adımlamıştı. "Jeongin, seni anlayamam ama yanın-" Bende onun gibi ayağa kalkarak yüzüne baktım.
"Tabiki beni anlayamazsın!" Alt dudağına gergince dişlerini geçirerek bana baktı. "Benim hayatım ne biliyor musun?" dişlediği dudağını serbest bıraktı. "Doğduğu anda beni bırakan aptal bir kadın, o aptal kadına aşık olan bir adam! Benim hayatım bu ikisinin gereksiz aşk hikâyesi arasında unutulup gitti! Beni henüz 3 yaşımdayken bıraktı! Ve her seferinde sadece parası bittiği için geri döndü! Beni manyak bir subayın eline kum torbası olarak bıraktı ve her seferinde sadece para için döndü!" Elimle gözlerimi silerek tekrar yüzüne baktım.
"Bana hiç oğlum demedi çünkü ben onun oğlu değil sadece para kaynağıydım. Sadece birkaç ayı kaldığını söyledi. Eminim hasta olduğunun farkındaydı, ama sevgilileri ile gezmeye devam etti. Sadece artık dayanamadığı noktada bizi aradı ve 'ah ölüyorum, ama sizi çok seviyordum hadi gelin ve masraflarımı karşılayın' dedi!" kızarmış gözlerimi gözlerine diktim.
"Ve şimdi sana bağırarak ağlıyorum çünkü, başka ağlayabileceğim kimse yok. Özür dilerim.." sona doğru kısılan sesim ile iki elimi yüzüme koyarak önüme eğmiştim.
Nasıl bir durumun içinde olduğumu anlamak ve kavrayabilmek benim için bile zordu. Çoğu zaman mantıklı davranırlen birkaç ay içinde her şeyi siktir ederek hayatımı mahvetmiştim. İşte bu yüzden mantıklı davranıyordum. Eğer mantıklı davranmaya devam etseydim, şu an dersleriyle uğraşan ve Felix'in kucağında ağlayan Jeongin olabilirdim.
Ama ben şu an benden hoşlandığını söylemesine rağmen benden sürekli bir şeyler saklayan çocuğun karşısında ondan başka kimsem olmadığını söylüyor ve saçma travmalarımı bağırıyordum.
Sanırım gençlik böyle bir şeydi. Ya da sadece ben aptal, gurursuz ve mantığını siktir etmiş biri olarak yaşıyordum.
Utancım yüzünden ellerimi yüzümden bile çekemezken, kollarını etrafıma dolamıştı.
"Özür dilerim, özür dilerim.." Art arda özür dilerken, yüzümdeki elimi hafifçe gevşeterek biraz uzaklaştırdım yüzümden.
"Sadece geldiğin için pişman olmadığın, her zaman yanında olacak kişi olmak istiyordum." Burnumu çekerken en ufak laf etmedim. Çünkü başımın ağrısı şiddetlenmiş ve göz yaşlarım dâhi kurumuş hissetmiştim.
"Jeongin ben özür dilerim." Tekrar özür dilediğinde derin bir nefes aldım.
"Özür dilerim," ağlamaklı çıkan sesine karşılık hiçbir tepki göstermemiştim ama o kollarını sıkılaştırınca omuzlarına tutunmak zorunda hissetmiştm.
"Seni sevmemin, seni bu kadar çıkmaza sokacağını bilmiyordum." daha sonra yüzünü saçlarıma yaklaştırarak ufak bir öpücük kondurdu.
"Seni severken her şeyi bu derece batıracağımı da."
***
you made it shine
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you get me so high || hyunin
FanfictionSeni kalbime kazıdım, vücudunu ezberime alırken.