Beni kucağından ittiğinde sırtım sert zeminle buluşuyor. Gözlerimi açıyorum ve beklediğim yerde olmayışım sebebiyle şaşkınca anlamaya çalışırken düştüğüm yerden kalkmaya çalışıyorum. Bacaklarıma dolanmış battaniye yüzünden takıldığımda her şeyin rüya olduğu veya rüyamdayken olduğu gerçeği yüzüme çarpıyor. Hiç olmayacağı kadar gerçekçi hissettirişi sebebiyle asıl şimdi gerçekliği sorguluyorum.
Dolandığım battaniyeden sıyrılıp yatağıma çıktığımda onun basit bir rüyadan ibaret olmadığına eminken gündüz kilitlediğim dolabın içinden gelen tıkırtılar ve evin içindeki ne olduğunu seçemediğim sesler ile bana söylediği kelimeyi hatırlıyorum. Kaç!
Üzerime örtüyü çeken ellerim göğsümde durduğunda yatakta oturur vaziyette bakışlarımı dolabın üzerinde tutuyorum. Dolap giderek sarsılmaya başladığında öne doğru devriliyor. Son anda ağzımdan bir çığlık dökülürken yataktan çıkıyorum. Onun dediği gibi kaçmadan önce gördüğüm son şey yatağa devrilmiş dolabın şiddetle sarsılarak içindeki bir şey tarafından parçalanmaya çalışılması oluyor.
Odadan çıktığımda etrafa bakmadan kapıya doğru koşuyorum. Evde hiç olmadığı kadar yüksek ve kalın sesle kahkaha sesleri yankılanıyor. Çığlık sesleri de kulaklarımı tırmalarken kapının yanında asılı bir hırkayı beyaz, gömlek modelli pijama takımımın üzerine savsak bir şekilde geçirip botlarımı da ayağıma geçiriyorum ve kapıyı ardımdan kapama gereği duymadan yola doğru koşmaya başlıyorum.
Soğuk hava ciğerlerimi yakarken vücudum karıncalanıyor. Kasabanın merkezinden uzak olan evden çıkıp sadece koşmaya başladığımda gecenin bu vakti dışarıda ne yapacağımı bilmiyorum.
Yeterince uzaklaştığımı düşündüğümde ellerimi dizlerime yaslayarak nefeslenmeye çalışıyorum, dengemi korumak çok zor. Kasıklarımı sızlatan rüyadan sonra olanların hızlı gelişmesi, o anların aklımdan çıkmasını sağlarken şu an küçük bir sorunla uğraşmak zorunda kalmadığım için minnettar hissediyorum.
Ciğerimi yakan soluklarım biraz normale döndüğünde yavaşça dikelip arkamda kalan eve dönüyorum. Dışarıdan oldukça normal gözükürken tehlikenin geçip geçmediğini düşünüyorum. Yine de sesi hala kulaklarımda yankılandığı için geri dönmeyi düşünmüyorum. Kaç.
Öncekine nazaran daha yavaş adımlarla yoluma devam etmeye başladığımda soğuk içime kadar işlerken pijamamın üzerindeki örgü hırkamı çekiştirerek kendimi sarmalamaya çalışıyorum. Hırkayla önümü kapatıp kollarımı göğsümde birleştirerek ısınmaya çalışırken küçük adımlarla sıklaşmaya başlayan evlerin arasından geçmek beni bir nebze olsun mutlu ediyor.
Kısa bir sürenin ardından meydana vardığımda bu saatte ışıkları yanan tek yapı karşıma çıkıyor. Eski bir bar olduğunu düşündüğüm hana benzeyen yerin kapısını iterek içeriye girdiğimde kapıdaki çıngırdağın sesi yayılıyor ve bu düşüncemden emin oluyorum. Ardında içkilerin dizili olduğu bir tezgah ve ahşap masalar beni karşılıyor, bir de sıcak hava. İçerdeki sıcaklığın kaynağını gözlerimle ararken bir şömine görüyorum. Şömineye doğru ilerlemekten beni alıkoyan ise konuşan biri oluyor.
"Merhaba, hoşgeldin."
Bakışlarımı konuşan kişiye çevirdiğimde benden daha kısa boylu ve kıvırcık saçlarına eşlik eden gülümsemesiyle bana bakan genç bir adamla göz göze geliyorum.
Ben konuşmadan önce gözleriyle üzerimi süzüyor ve bar tezgahının arkasına ilerliyor. Ne kadar şöminenin dibine sokulmak istesem de onu takip ederek tezgahın önündeki yüksek taburelere ilerliyorum.
"Sen buraya yeni taşınan çocuksun değil mi? Şu lanetli dedikleri eve."
Bana kısa bir bakış attığında ne tahmin ettiğini anlayabiliyorum. Elbette halime bakarak beni korkutacak bir şey görüp kaçtığımı düşünüyor fakat bakışları kasaba halkındaki gibi karamsar veya bağnaz değil.
"Evet orada yaşıyorum."
Tezgahta birkaç eşyanın yerini değiştirdikten sonra büyük bir bardak alıp içine bira doldururken konuşuyor.
"Peki seni bu saatte buraya hangi rüzgar attı? Üstelik pijamalarınla."
Evde gözlemlediğim herhangi bir olayı kimseye anlatmak gibi bir düşüncem yokken meraklı bir hal yerine sadece ilgili gözükmek içinmiş, hatta havadan sudan bahsedermiş gibi bir havada konuştuğu için daha rahat hissediyorum.
Birayı önüme bıraktığında daha dudaklarımdan bir kelime dökülmemişken gözleriyle şömine önündeki koltukları işaret ediyor.
"Orada ısınırken anlatabilirsin. Sonra da sana bir oda veririm, geceyi geçirirsin."
Önceki bölümü okumayı unutmayın
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spectrophilia | Hyunlix
Fiksi Penggemar"Tek başıma evin önünde kaldığımda önümde tuttuğum bavulumla durup yeni evime bakıyorum, gözlerim az önce evin camında saniyelik olarak gördüğüm gölgeyi arıyor. Kalp atışlarım hızlanırken dudaklarımda bir gülümseme oluşuyor." 21/08/21-20/10/21 #1- h...