!BU BÖLÜM +18 SAHNELER İÇERMEKTEDİR.!
En nefret ettiğim sabah uyanmaları telefondan gelen herhangi bir sese uyanmam. Yanılmıyorsam bugün pazar! Telefonu el yordamıyla sessize alıp bir kaç saniye kendime gelmemi bekledim. Gözlerimi açıp da ekrandaki numaraya netleşince kayıtlı olmayan biri arıyordu. Telefonu açtığımda bant kaydı ruhsuz bir ses konuşmaya başladı 'bilmem ne kampanyası için bilmem ne son fırsatın bilmem nesi'! Sinir küpüydüm iyice. Telefonu kapatıp yatakta ayaklarımı ve kollarımı açıp tepindim resmen. Az biraz söylenince saate baktım. Altıyı üç geçiyordu! Bu saatte ne araması ne nesi ne ya bu?! Mecbur kalkacaktım, uyanmıştım bir kere. Oflayıp puflayarak banyoya gittim. Kahve hazırlayıp balkona çıktım. Hayat sevincim yok materyallerim ve duruşumla öylece balkondaydım.
Dün gece geç yatmış olmama rağmen pazar sabahı neden altıyı üç geçe uyandım! Tebrikler bok gibi bir pazar geçecek belli oldu. Çünkü bence uyanılan günün nasıl geçeceği ilk gözlerini açtığın andan itibaren belli oluyor. Çok bir tahmin yürütmeye gerek yok bence. Pazar sabahın körü oluşundan kaynaklı sokak hareketli değildi. İlginç bir sessizlik vardı hatta. Sanki tek uyanan benmişim gibi.
İçeriye geçip kendimi kanepeye attım, belki tekrar uyuyabilirim düşüncesiyle ama nafileydi. Telefonu elime alıp kurcalamaya başladım. Millet evlere dağılınca fotoğrafları ortaya sermişti belli. Tek tek inceledim. Ne kadar güzel bir arkadaşlıktı bu. Ne kadar farklı yönlere dağılsak da bir şekilde aynı bağa sahip oluşumuz ciddi anlamda inanılmazdı. Aslında bugüne kahvaltı organize etsek ne güzel olurdu! Hem erken uyandığım için onlara salça da olabilirdim.
Saatin biraz daha insan saati olduğunu fark edince babaannemi aradım.
-Günaydın, dünyalar güzelim!
-Günaydın yavrum. Erkencisin bir şey mi oldu? Gerçi coşkuna bakılırsa kötü bir şey olmuş gibi durmuyor ama.
-Aşkolsun! Hep kötü bir şeyde arıyormuşum gibi davranıyorsun. Kırılıyorum ama. Napıyorsun?
-Napayım? Çay koydum, çiçeklerle uğraşıyordum. Sen napıyorsun?
-Ay erken uyanma alışkanlığı edindim resmen. Saçma sapan saatte uyandım geri de uyuyamadım. Dedim hemen bitanemi arayayım da dedikodu yapalım!
Dün gece olanları tek tek anlattım resmen. Emre'nin de olduğunu dün anlamış ama soramamış bana ayaküstü olur diye. Nasıl olduğunu anlattırdı bana bin saat. Günlerce kucağında ağladığım için her şeye elbette hakimdi. Güneş iyice kendini belli etmeye başladıkça konuştukça huzurum da kendini belli etmeye başlamıştı. Telefonu kapattıktan sonra daha da kendime gelmiş bir şekilde yattım olduğum yerde. Kerem'e mesaj attım çünkü daha uyanmadıklarını biliyordum. Uyandıktan sonra bir planları varsa bana da haber vermelerini istedim. Çünkü canım Fatih bugün dönecekti ama onun gelişi saat itibariyle pazartesi bile olabilirdi. Zaten işlerini hallettikten sonra arayacaktı. Geldiğinde hoş bir sürprizle mi karşılasam acaba onu? Hemen hınzır gülüş yüzümde yer edinmişti.
Her şeyi bu kadar hızlı yaşamak hayatım boyunca cesaret edebileceğim bir şey değildi kesinlikle. Ama belki de ilk defa bu cesaretim sayesinde zirveye ulaşacaktım. Böyle yalnız kaldığım zamanlarda paranoyak düşüncelere kapılmasam yeter aslında ilk başta. Düşününce de daha önceki ilişkilerimde çok tanıdığımı düşündüm de ne oldu?! Delice ama bu sefer doğru olan evet buna inanmak istiyorum, inanıyorum. Yine de keşke Fatih'in aklından geçenlere kafamı sokabilsem!
Her şeyden önce ise yattığım yerden kalkıp markete gitmeliydim. Hatta yürüyüş olsun diye daha uzaktaki markete gitmeliydim. Aç gözlülüğüm mü yoksa karmakarışık bir zihin mi sebebi bilmiyorum ama resmen bir orduyu doyuracak alışveriş yapmıştım. Elimdeki poşetlerle eve dönmeye çalışırken neden daha yakındaki markete gitmedim diye kendime küfürler yağdırdım resmen. Ellerim poşet kesiği olmuştu resmen. Poşetleri yere koyduktan sonra onları ovuşturdum. Ellerimi yıkadım ve çayı koydum.