Çalan telefon sesiyle uyandım. Söylemem gerek ki hoşlandığım bi uyanma tarzı değil. Gözümü açmadan telefonumu bulabilir miydim acaba? Elimi bi sağa sola götürerek sesin geldiği yönü tahmin etmeye çalıştım ama elime başka bi şey geldi! Gözlerimi hemencecik açtığımda ise Fatih'in hala gitmemiş olduğunu hatırladım. Dün gece ne kadar da rahat uyumuştum sahi. Arayanın Kerem olduğunu görünce doğruldum hemen.
-Efendim?
-Uykucu pislik. İyi ki zoraki izne ayrıldın. Nedir bu tembellik?
-Yorgunuz heralde.
-Uğraşma torunumla hergele!
Arkadan gelen bu ses? Babaanne! Doğru yanına gelicez demişlerdi. Ama Fatih! Ah be Kerem önceden haber versene!
-Aman be sultanım uçaktan ineli kaç dakika oldu hemen şunu korumaya geçtin aşkolsun.
-Olsun uğraşma benim kızımla. Elleme uyusun.
-Tamam tamam demedim bir şey. Uyu bakalım Betül Hanım!
Kerem'i alnından öpmek istiyordum şu an. Ay canına yandığım nasıl da çaktırmadan haber vermeye çalışırken saçmalıyordu. Telefon kapanınca hemen Fatih'e döndüm. Nasıl hala uyanmamıştı onca sese rağmen yahu. Ama baksanıza nasıl da tatlı uyuyordu.
Yavaşça Fatih diye seslendim ama oralı bile olmadı. Uzandım alnından öptüm ilk. Sonra resmen tabiri caizse hızımı alamayıp gözlerinden, yanaklarından ve dudağından öpmeye başladım. Gözlerini açmadan dudakları kıvrıldı ilk. Sonra ise tek gözünü açtı.
-Sen miydin ya?
Ne demek sen miydin? Ne demek? NE DEMEK?!?! Kimi hayal ediyordu acaba beyefendi?
Az önce öpücüklere boğduğum suratını tokatlamak istiyordum şu an. Kendime şaşırarak ağzımı açmadan arkama döndüm. Sarıldı hemen. Burnunu boynuma dayadı. Öptü. Ben ise oralı olmadım!
-Nasıl da kızarmış hemen? Şaka yaptım güzelim.
-Tabi. Ama üzgünüm Fatih Bey başkası olmasını dilerdin ama elimizde ben varım sadece!
-Sen ol tabi ki! Canım ben bayadır uyanıktım zaten. Nasıl uyandıracaksın diye merak ettim sadece.Doğruyu söylemek gerekirse uyandırma şekline bayıldım ve müptelası oldum diyebilirim.
-Peki neden öyle dedin o zaman?
-Eşekliğime ver. Şaka yapmasını bilmiyorum sanırım.
Bak nasıl da yumuşamıştı kalbim hemen bu eşeğe? Allah'ım bu kadar kısa zamanda bu kadar mutlu ettiğin için binlerce şükür olsun sana!
Kısa zaman? Kerem. Babaannem. BABAM!
-Fatih!
-Keşke kulağıma acısaydın güzelim.
-Kalk kalk kal çabuk. Eğer biraz daha oyalanırsak acınacak tek yerin kulağın olmayacak.
-Neden?
-Babamlar geliyor. Yoldalar. Kerem onları almaya gitmiş.Çabuk çabuk kalk sen hem işe gitmen lazım.
-Gelsinler işte tanışsınlar benimle. Hem kahvaltı hazırlarım onlara.
-Fatih!
ciddiydi. Evet kesinlikle dediklerinde ciddiydi. Bu adama nerden gelmişti bu tanışma merakı birden? Bu kadar kısa zamanda?
En büyük öpücüklerimden birini verdim.
-Canım ne olur kalkman lazım şimdi. Gelirler birazdan. Hem gerçekten sen de işe gitmelisin. Nolur hadi.
-Peki kovuluyorum resmen.
Yavaşça kalktı yataktan. Çıkmadan arkasına döndü.
-Sanırım bir dahaki görüşmemize kadar ben seni çok özleyeceğim.
Köpek yavrusu gibi tatlıydı şu an karşımda. Tamam çok hoş bi benzetme olmadı ve koca adama yakışacak bi şey değildi ama bana öyle geldi o an napayım? Kollarımı açtım ve gel gel işareti yaptım. Hemen doldurdu kollarımın arasındaki boşluğu.
-Belli ki ben de seni özleyeceğim Fatih. Ama yapacak bir şeyim yok hem bence telafi edebilirim aradaki zamanı.
Bir şey söylemedi. Öptü ve kendine dikkat et dedi gitti.
İçim buruldu sanki. Kendimi geriye attım ve kaldım öylece. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Açılan kapı sesi ve babaannemin 'Kuzuuuuum!' sesiyle kendime geldim.
Telaşlı sesini görmeden hissedebiliyordum.
-Odadayım sultanım.
Hemen geldi yanıma. Bir sarıp kucakladı ki beni ağlayasım geldi diyebilirim.
-A benim sakar kızım. A benim kendini bilmezim. Sen benim yüreğime mi indireceksin bu yaştan sonra? Eşek kadar oldun hâlâ attığın adımı bilmezsin.
-Ya ama babaanne yaaa. Zaten bilerek yapmadım ki. Bilsem böyle olacağını sittin sene çıkmazdım ki arabadan valla bak. Manyak miyim ben? Hadi bak beni de üzme daha fazla ne olur.
-Akıllı olduğun konusunda hâlâ şüphelerim var eşek sıpası.
- Babaaaa. Gözlerimi kocaman açarak dudaklarımı büzdüm en etkili kendimi acındırma Silahım buydu diyebilirim.
-Hiç bakma bana öyle. Anne ben sana söyleyeyim. Bu şımarık torunun yanımıza gelemediği için ayağını kırıp böyle bir oyun etti bize.
-Çatladı bir kere. Yanı çok uzun sürmeyecektir canım babam. Hem bilseydim daha önce çatlatırdım ayağımı.
-Sus deli kız. Denmez öyle.
Kerem karşılamıştı bizimkileri havaalanından. Resmen ev olduğu belli olmuştu geldiklerinde. Tamam uzak mesafe aile olmanızdan bir şey götürmez ama ne bileyim evim ev olmuştu sanki. Tatlı çatışmalarımız ve genelde hepsinin beni yerdigi sohbet uzun uzadıya sürse de bitmişti. Babaannem hemen mutfağa girip beni besleme operasyonuna başlamıştı. Kerem ise yemek muhabbetini duyunca gitmekten vazgeçmiş ve yemeği sabırsızlıkla bekliyordu. Babam ile ben de oturmuş koltuğa sarmaş dolaştık.
- E Zeynep kızım nerde? Çağırın o da gelsin. Dedi babam
-Aaaaaa valla ben unuttum onu canıma okuyacak benim. Hemen arayayım musadenizle.
Kerem unutkanlığının vermiş olduğu telaşla telefona sarıldı hemen.
-Nasıl da didişirlerdi bunlar masallah ama şimdi. Dedi babam.
-Ya gel bir de bana sor.
Olanları üstün körü hatırlayınca gülüştük ikimiz de.