Sabah Demlik'in yüzümü yalamasıyla uyandım. Gözümü açmamla baş ağrısının verdiği zonklamayı hissetmem bir oldu. Kendimi zor banyoya attım. Ilık bir duş kendime gelmemi az da olsa sağladı diyebilirim. Bok vardı o kadar içecek! Üstümü giyinmeden Demlik'e mamasını koydum, kendime de soda, limon ve tuz üçlüsünü hazırladım. İçtikten sonra ellerimi başımın arasına sıkıştırıp kafamdaki ağrının geçmesini diledim. Ve işte o an dün gece film şeridi gibi geçti gözümün önünden.
BEN NE YAPMIŞTIM ÖYLE?! Hadi Arda muhabbeti neyse de Bay ciddiye dediklerim? Hareketlerim? Yandığımı hissettim resmen utançtan. İçmek kesinlikle bana yaramıyordu. Ama O da anlamadan dinlemeden ne diye yorum yapıyordu? O kim oluyordu da bana öyle şeyler söyleyebilirdi. Salak. 'Hıhı kendini avut böyle Betül. Aynen devam. Ne yaparsa yapsın yaptıkların senin aklı başındayken yapabileceğin şeyler değil biliyorsun değil mi? ' iç sesim yine yapmıştı yapacağını. Saate baktım, dün gece yaptıklarımın muhasebesini yapmak için vaktim yoktu. Dükkanı açmam lazımdı. Çabucak üstümü değiştirip yola koyuldum. Ya Erdem' anlattıysa? Ya yanlış anladıysa? Ay ya tekrar karşılaşırsak? Kafamı salladım ama nafile sallayınca kafadakiler çıkıp gitmiyor. Ali geldi gazeteleri bırakmaya. Sadece kafa sallayıp teşekkür etmekle yetinince:
-Betül iyi misin? bir şeyin yoktur umarım?
-Ha? Yok. Zeynep'in nişanı vardı da dün yorgunluk işte anlarsın ya. gülmeye çalıştım. Elif'i de al gel ama bir gün olur mu?
-Aklımda merak etme. Zeynep'e de tebriklerimi iletirsin. Hadi kolay gelsin.
-Sana da.
Kendimi mutfağa attım oyalanacak bir şeyler buldum. Bir yarım saat bir saat sonra kapı açıldı. Ürkekçe girdim içeriye gelenin ise iki genç kız olduğunu görünce rahatlamadım değil. 'Hayır salak madem böyle tedirgin olacaktın senin neyine öyle boyundan büyük hareketler laflar falan?' Allah'ım biri iç sesimi öldürsün.
Siparişlerini aldıktan sonra. İçlerinden biri:
-Kitaplara da bakabilir miyiz peki?
-Tabi, keyfinize bakın. Kitaplar hakkında yardıma ihtiyacınız olursa da seslenirsiniz.
-Teşekkürler.
Akşam Zeynep ile konuşmam şarttı. Zaten dünkü olayları anlatmazsam kesin öldürürdü. Ki kesin bir yerden açık verirdim ve öğrenmiş olurdu en iyisi en kısa zamanda söylemek olurdu. Hem ne yapacağım hakkında bana akıl vermesi lazımdı.
-Betül!
Resmen yerimden sıçramıştım.
-Kusura bakma seni korkutmak istemedim. Sadece o kadar dalmıştın ki. İyi misin sen?
-Erdem sence de sessizce sokulup bağırmak karşıdaki insanı korkutmaz mı?
-O sinirliyiz bakıyorum. Kötü bir şey olmadı değil mi? -oldu.-
-Yok olmadı. Sadece dün Zeynep'in nişanından sonra eğlenmeyi fazla kaçırdık diyebilirim. Henüz kendime gelemedim sayılır.
-A bak Zeynep e aşk olsun. Bana hiç söylemedi. Bilseydim senin kavalyen olurdum seve seve. Gerçi sen de söylemedin sana da aşk olsun.
Bu adam benim istemsizce gülmeme sebep oluyordu. Hayır yaşına rağmen nasıl bu kadar çocuksuydu? Belki de onu böyle hoş görmemin sebebi bu özelliğiydi.
-Başka zaman artık. Bir şey ister misin peki?
-Bize iki kahve getirebilir misin?
Peki deyip mutfağa yöneldim. Bize mi? BİZE Mİ? O an arkama tekrar dönüp Erdem'in oturduğu masaya baktım. Evet O tam karşısında oturuyordu. Allah'ım ama neden?