Soru işaretleri ile uyuyup ve aynı soru işaretleri ile uyandığım bir gün. Neden büyük heveslerim hemencecik kursağımda kaldı? Bende mi bir sorun var? Dün gece olanlar neydi? Fatih'in açıklamaları beni tatmin etmiş miydi? Etti sanırım... Hayır Betül kandırma kendini seni gram tatmin etmedi. Sen de biliyorsun bunu. Bir kez daha her şey yolundaymış gibi davranma. Sen haklısın! Kendini haklı durumdan erkekçe egoları yüzünden haksız duruma düşüren adam için yelkenlerini indirme hemen! Bu adamın aynı şeyleri tekrar yapmayacağı ne malum? Sen duygularını ayan beyan açık eden birisin; duygularını gizleyen, kendi içinde yaşayan biri ile ne kadar mutlu olabilirsin? Deneme yanılma yoluyla ilişki yaşamak bu duygusallıkla senin harcın değil. Unutma bunu. Hiçbir şey yapmak zorunda değilsin. Bunu aklına sok! Belli yine kendimi azarlamam bitmeyecekti bugün. En iyisi Zeynep'i arayayım da o beni azarlasın. Off Betül!
Telefon resmen ilk çalmada açılmıştı.
- Benim mi aramamı bekliyordun?
- Aslında Kerem'in aramasını bekliyordum.
- Ya canım kusura bakma ben kapatayım o zaman.
- Saçmalama aşkım ya. Sadece dün gece olanlar malum, biliyorsun işte. Ben kasırgaya hazırlamıştım kendimi ama Kerem o kadar sessizdi ki anlatamam. Beni eve bıraktı yatağıma yatırdı uyumamı bekledi ve gitti. Bil bakalım kim bu sessizlikten ölümüne korkuyor?
- Gerçekten mi? Ben o hödüğün seni haşlayacağını düşünüyordum ve açıkçası senin için endişeleniyordum ama belli ki dün gece azar işiten bir benmişim.
- Keşke. Sessizlik en büyük cezaymış bana onu anladım. Sen ne durumdasın peki?
- Bilmiyorum. Bağırış, çağırış, kendini anlatma, affettirme çabaları. Ama benim içim hiç rahat değil.
- İkna edemedi belli ki seni.
- Olmadım Zeynep. O kadar çok olmak istedim ama içimdeki sesleri susturamıyorum. Bu kadar kolay olmamalı ya. Ailemle tanışmak isteyince ben hayır demiştim ona takılmış adam. Kendini bana zorla kabul ettirmek istememiş kendini geri çekmiş. Ya gerizekalı mısın sen? Ne biçim düşünce biçimi bu? Türkiye lan burası. Kız babasına hemen bu benim sevgilim diye tanıştırıldığı nerede görülmüş? Sen nerede yaşıyorsun ya? Kaç yaşında adam girdiği triplere bak.
- Durum vahim desene. O zaman bir toplantı talep ediyorum bebeğim.
- Tamam iş çıkışı haberleşiriz madem.
- Şey yalnız önce Kerem'in gönlünü alsak?
- Zeynep biz gönül kırmalık bir şey yapmadık.
- Ay aman tamam. O zaman neden böyle bir şey yaptığımızı Kerem'e açıklayalım. Benim minik bal peteğim en azından bunu hak ediyor.
Minik bal peteğim mı?!
- Tamam Zeynep tamam.
Telefonu kapattıktan sonra bir dakika kadar boş boş oturdum. Sonra hazırlandım ve evden çıktım kahvaltıyı dükkanda yapardım artık. Gerçi canım hiçbir şey istemiyor ya.
Bugün biraz geç açtığım için Ali dergi ve gazeteleri çoktan bırakıp gitmişti. Etrafa biraz çeki düzen verdikten sonra canım yine bir şeyler yemek istememişti. En iyisi türk kahvesi yapmaktı ama onu da yalnız içesim yoktu ya. İki tane yapıp birini dükkan komşum olan Veli Amcaya götürdüm. Kapıdan girdiğimde beni görünce burnunun üzerindeki gözlüğü indirerek göbeğinin üstüne düşmesine izin vermişti.
- Valla Veli Amca sade kahve yapınca aklıma sen geldin. Dedim müsaitse karşılıklı içeriz henüz kimseler yokken. Nasıl, iyi demiş miyim?
- O ne demek Betül tabi iyi etmişsin. Hem ben de haberleri okuyunca bir daralmıştım bana da iyi gelir hem.
Kahveyi uzatınca yan yan gülerek
- Gelin kız kahvelerin olsun. Demişti. Sadece gülerek karşılık verdim.
- Babanlar gitmiş yavrum.
- Evet ya. Çok isterdim biraz daha kalmalarını ama malum sevmiyorlar burayı.
- Ben de çok isterdim ne yalan söyleyeyim biraz daha kalmalarını. Babanı görünce eski günlerden bahsettik biraz da ne güzel gelmişti. Malûm pek akranım kalmadı sayılır buralarda. Gerçi öyle bir güzel anlatıyor ki o tarafları benim bile pılımı pırtımı toplayayıp gidesim geldi.
- Benim de gidesim geliyor Veli Amca seni çok iyi anlıyorum.
- A sen daha nereye hanımefendi? Bu yaşta bu bezginlik zor gelir bak hayat sana demedi deme. Gençliğinin tadını çıkar.
- Orası öyle de, ne bileyim yanlarında olmak yerine burada olunca içim rahat etmiyor.
- Etmez tabi etmez.
Kahveler bitti. Tavla meydana çıktı. Ben çok güzel ağzımın payını alınca ise bana dükkan yolları gözüktü. Dükkana girince birinin oturduğunu farkettim. 'Kusura bakmayın, geldiğinizi görmedim. Hâlbuki kapının önündeydim.' dedim gülerek ve gelen kişinin Fatih olduğunu anladım o anda.
- Yok gördüm zaten. Oyununuzu bozmak istemedim.
- Anladım teşekkürler. Bir şey alır mısın?
- Sade kahve rica edebilirim.
- Peki.
Hem elimdekileri bırakmaya hem de kahve yapmak için mutfağın yolunu tuttum. Pişman olduğu için mi gelmişti? Konuşmak için mi? Yoksa hatasının farkında kendisini mı affetirecek? Diye düşüncelere dalmaktan az kalsın kahveyi taşıyordum. Kahvesini götürdüm bıraktım masasına. Fincanı bıraktıktan sonra elimi tuttu.-Ne oldu buraya?
Dün gece çekiştirirken imzasını attığı eserine bakarak. Tahmin etmiştim zaten iz bırakacağını ama o söyleyene kadar fark etmemiştim bile.
-O öfkeli halinle hatırlamaman normal gerçi.
İlk önce ne dediğimi anlamadığı yüzünden belli oluyordu. Sonra dün geceki asılması aklına gelmiş olacak ki resmen içinin parçalanışını yüzünden anladım.
-Betül... Ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Çok özür dilerim. Acıyor mu?
-İnan canımı acıtan bu değildi.
-Ben büyük bir hayvanım.
-Kendini nasıl tanımladığın sana kalmış ama dünkü Fatih beni iyi yönde hiç etkilemedi açıkçası.
-Özür dilerim. Özür dilerim...
Sonraki fısıltıya dönüşmüştü. Kırılacakmış gibi kolumu okşuyordu dikkatlice.
-Dilemene gerek yok, en azından bu konuda. Çünkü bunu görmek, fütursuz öfkenle bana zarar verebileceğini bilmek senin için büyük bir ders olmuştur umarım.
Hiçbir şey söylemeden mutfağa geçtim. Kendi kendime konuşmaya başlamadan önce işe koyulmam lazımdı yoksa çıkamayacaktım işin içinden. Kek, kurabiye derken kaptırdım baya kendimi. ' Betül Hanım!' sesini duyunca kendime geldim. Hemen çıktım mutfaktan. Çiçekçi gelmiş. Elinde kocaman bir gül demeti. İstemsizce ve şaşkınlıkla.
- Buyrun benim.
- Şuraya bir imza atar mısınız lütfen?
- Tâbi kimden gelmiş?
- Üstünde kart var efendim. İyi günler.
- Teşekkürler iyi günler.
Koca saksıyı kucağıma tutuşturup gitmişti adam. Fatih burada olduğuna göre ondan değil herhalde. Ben boş boş çiçeğe bakarken Fatih yanı başıma dikilivermis.
- Kimdenmis?
- Bilmiyorum.
- Okusana kartı.
Beceriksizce kartı zarfından çıkardım. Sadece ' mutlu olman için.' yazıyordu.
- Kim Betül bu?
- Bir fikrim varmış gibi mi duruyorum?
- Nereden gönderilmiş? Diyerek saksısın orasında burasında kartvizit arıyordu ve buldu da. Hemen numarayı aradı.
Derdi ne yine bunun acaba? Saksıya yer bulmak için yanından ayrıldım. Küçük bir sehpanın üzerine koydum ve mutfağa fırına bakmaya gittim.
- Ne demek yardımcı olamayız? Size insan gibi karıma kimin çiçek gönderdiğini soruyorum siz de diyorsunuz ki kişisel bilgi paylaşamayız. Belki de karımı rahatsız eden biri? Benim bunu öğrenmeye hakkım var. Gerekirse hukuksal açıdan sizinle hesaplaşırız!
Karım? Saçma sapan güç gösterisi? Tehtit? Bu adam ne yapıyor Allah aşkına? Bir hışımla çıkıp elinden telefonu aldım ve kapattım.
Sakinliğimi korumaya çalışarak:
- Sen ne yaptığını sanıyorsun?
- Çiçeğin kimden geldiğini öğrenmeye çalışıyorum.
- Ben senden böyle bir şey istedim mi?
- Ben de sana sormadım zaten.
- Tavra bak. Fatih Bey içinizden küçük bir maganda çıkmış olmasına ne kadar üzüldüm bilemezsiniz. Ne biçim tutumlar bunlar? İnsanlara gövde gösterisinde bulunarak mı bir şeyleri halletmek yazıyor sizin lügatınızda?
- Ya sana kim çiçek gönderebilir?
- Muhtemelen isteyen herkes.
- Yok öyle herkes isteyemez.
- Birileri sana zamanında böyle davranınca kadınların buna hasta olduğunu falan mı söyledi? Ne bu ya benimsin ya kara toprağın tutumları? Ya biz daha dün gece iletişimsizlikten, peşin hükümden ne hale geldiğimize şahit olmadık mı? Ama görüyorum ki sende henüz bir değişme yok. Babam olabilir, Kerem, Zeynep, Ali belki Elif ya normal bir arkadaşım bile olabilir. Neyin celallenmesi bu? Sen hangi diziden çıktın böyle? Ama belli ki esas kadın rolü ben değilim. Her seferinde böyle büyük oynamanla baş edemem ben.
O kadar çok şaşırmış olacak ki ağzı bir kaç kere açılıp kapandı resmen. Ne diyeceğini bilemedi muhtemelen. Ben bu sessizliği bozarak:
- Eğer şimdi gidersen sevinirim ve biraz, birazcık önem taşıyorsam senin için bu dediklerimi düşünür, taşınır ve öyle gelirsin karşıma.
Sanırım kovmak gibi oldu ama hak etti bence. Bir hiddetle eşyalarını aldı arabasının kapısını çarptı ve hızlıca gitti.BAK YA YİNE HESABI ÖDEMEDEN GİTTİ!!!!