Yaklaşık beş dakika yürüdükten sonra bir yere oturduk. Bu kısa yürüyüş bile iyi gelmişti bana. Masaya oturduktan sonra Erdem kahveleri aldı geldi.
-Teşekkür ederim.
-Betül iyi misin? Açıkçası çok garip davranıyorsun, sanki çok kötü bir şey olmuş gibi. Fatih'le mi alakalı?
-İyi sayılırım sanırım. Emin değilim de pek. Şok geçiriyor olabilirim. dedim gülerek ama gören mutluluktan değil de histeri krizinden kaynaklı olduğunu hemen anlayabilirdi.
-Betül, Allah aşkına şunu doğru dürüst anlatır mısın?
-Sen nasıl buldun beni?
-Bir kaç evrak için şirkete uğramam gerekmişti. Anlarsın ki o saatte otoparkta pek araba olmaz. Yakınlaştıkça arabana senin olduğunu anladım. Sen neden oradaydın peki?
-Fatih'le plan yapmıştık. 8 gibi onu alıp yemeye gidecektik. Dükkandan çıkarken mesaj attım cevap vermedi. Şirkete gelince aradım, açmadı. Daha fazla beklemenin alemi olmadığının farkına varınca Fatih' danışmada İrem'e söyle demişti. Gittim Fatih Bey'le görüşecektim dedim. Kadın bana hangi Fatih dedi resmen.
Aklıma gelince tekrar gülme krizine girdim. Salak Betül SALAK! Ama gözyaşlarım hazırda bekliyordu sanki.
-Sorması gayet normal değil mi? Bir sürü Fatih var şirkette.
Gülmelerimin arasında konuşmaya başladım.
-Hangi Fatih olduğunu belirtemedim. Resmen adamın ne soyadını ne de hangi departmanda olduğunu söyleyebildim. Düşünebiliyor musun? Kadın sevgilisi olarak düşündüğü adamın soyadını bilmiyor.
Gülmelerim durmayıp, gözümden bir iki damla yaş akınca da Erdem endişe ile telefonla birini aradı. Aradığı kişi muhtemelen Fatih'ti ve muhtemelen açmamıştı. Bir kaç defa daha aradıktan sonra başka birini aradı. Fatih'i soruyordu bir kaç kişiye, açıkçası çok da kulak misafiri olmadım.
Sırtımı dikleştirdim, kafamı iki yana sallayıp gözlerimi sildim. Derin bir nefes alıp.
-Neyse Erdem, teşekkür ederim kahve ve saçma sapan sohbetime katlandığın için. Gitsem iyi olacak saat iyice geç oldu.
-Bak ben üzgünüm. Fatih şu an nerede bilmiyorum ama eminim mantıklı bir açıklaması vardır. Aranızdaki sorunları çözeceğinizden eminim.
-Ben de eminim ya benim salaklığımdan başka kara bulut yok ilişkimizde.
-Seni eve bırakayım.
-Gerek yok kendim gidebilirim. İyiyim merak etme, gerçekten sana içimi dökmek iyi geldi. Hem yalnız kalsam en iyisi olacak benim için şu an.
Ayaküstü sarılıp arabaya binmeye gittim. Şu durumu bizimkilere anlatsam yüzyılın salak kadını olarak ömür boyu dalga konusu olabilirim. Tekrar güldüm halime ve eve doğru yola çıktım. Gelince hemen üstümü değiştirip, makyajımı çıkardım. Salak gibi süslendim o kadar. Neyse Allahtan Fatih diye bir adam ve orada çalışıyor Erdem bir nevi bunu kanıtlamış oldu. Evin sıcaklığına uyum sağlayıp ısınmaya başladım. Bir kadeh şarap koydum kendime ama şişedeki miktar beni daha çok cazip etti ve kadehi tezgahta bırakıp şişeyi aldım elime. Koltuğa kurulunca kedim hemen yanıma geldi ve kucağımda yer edindi kendine. Bir elimde şarap şişesi ötekisinde telefonum beklemeye başladım. Neyi beklediğimi tam olarak çözemedim. Beklemek daha kolaydı şu an benim için. Öyle ne kadar durduğumu bilmiyorum. Eve ne zaman geldim, ne zaman içmeye başladım, ne zamandır oturuyorum öylece bilmiyorum. Kedim bile kucağımdan kalkmış gitmiş haberim yok. Telefonun ışığı karanlık odada yüzüme patlayınca gözlerimi kapatmak zorunda kaldım. Açıkçası arama var diye sevinmiştim ama gözlerim ışığa alışınca fark ettim ki kampanya mesajı... Yine saate o zaman gözüm takıldı saat 2 ye geliyordu ve ben Fatih'e merakımdan bir şey mi oldu diye mesaj atalı çok olmuştu. Ayağa kalktım başım döndü. Ona alıştım, şişe boştu. Tezgahtaki aklıma geldi. Aldım kadehi çıktım balkona. Soğuk kendime getirdi beni. Sigaramı yaktım ve aslında neye nasıl tepki vermem gerektiğini düşündüm. İçim hem çok doluydu hem de bomboştu. Saçma sapan durumlara düşmeyi nasıl başarıyordum acaba?