[ Bölüm On Üç: Sitrin ]

8K 378 44
                                    

[ Bölüm On Üç: Sitrin ]

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

[ Bölüm On Üç: Sitrin ]

Bir origami kâğıdıydı ruhumda beslediğim paniğim. Amansızca üçe, dörde katlanıyordu bu duygu; kıstırılmıştım köşelerin arasına. Zira yüreğim ayrılıyordu göğsümden; bin bir çeşit olasılıkla mücadele ediyordum eş zamanlı olarak. Az önce peşimizden gelen silüetin evde olma ihtimali çıldırtıyordu beni; sakinleşemiyordum bir türlü.

Doğu, 'Kız Kaçıran' üzerine tiz bir sesle itiraz ediyordu bu sırada. "Bu gerçek ama!" diye bağırıyordu.

"Doğu!" diye uyardım onu sessiz bir fısıltıyla. "Şu 'Kız Kaçıran' davasını bırak! Evde biri var!"

Doğu anlamamış gibi kaşlarını çattı, "Ailen?" diye sordu.

"Ailem burada olsa 'biri' der miyim?" diye kızdım.

Kollarını göğsünde bağladı Doğu ve dudaklarını ısırarak, "Ben senin aileni tanımıyorum," dedi.

"Of bırak şunu! Yalnızca sessiz ol!"

"Şimdi bağırdın ama?"

"Bağırmadım, bağırmıyorum, bağırmayacağım!" diye öfkelendiğimde ses tonumun gereğinden fazla yükseldiğini anca bunu dedikten sonra fark edebildim.

"Bağırı..."

Doğu'nun sözü, üç gündür kaldığım odamdan gelen tıkırtıyla kesildi. İkimizin de dikkati koridorun ucundaki odama kaymıştı; sehpadaki boş vazoyu kavramıştım düşünmeden. Nesneyi kullanmak zorunda olup olmayacağımı bilmiyordum, ancak bütün ihtimallere karşın ilerliyordum odama doğru.

Doğu'ya kısa bir bakış attıktan sonra içimde damla damla yükselen endişe eşliğinde kapıyı ittirdim. Fakat karşılaştığım manzara beklediğimden farklıydı: Elindeki elmayı ısırıp bilgisayar karıştıran ve hala beni fark etmeyen Sarp'tı evime giren.

Vazoyu o fark etmeden bir yere yerleştirdiğimde, onun burada olmasına bir anlam yüklemeye çalışıyordu zihnim. Ancak bir süredir görüşememiştik kendisiyle; dökmek istiyordum kelimeleri ağzımdan, ancak donakalmıştım dört duvar arasında.

Kimseye evimin yerini söylememiştim, dolayısıyla Sarp'a sonunda bir soru sorabilmek zor olmuştu benim için: "Sarp... Burada ne işin var, acaba?"

"Ne?" dedi Sarp.

Siyah çerçeveli gözlüğüne, bilgisayar ekranın ışığı yansıyor, suratındaki ifadeyi okumamı güçleştiriyordu. Ancak öylesine dalmıştı ki Sarp, benim odaya girmemi dahi umursamamıştı; şaşırmamış, üstelik bir süredir görüşmemiş olmamızın önemsizliğini belli etmişti.

Oysaki ben, yıldırım çarpmış gibi büyük bir şok geçiriyordum içten içe; inanılmaz bir utançtı beynime vurdukça vuran. Onu aramamıştım günlerdir; kendisini hiç sormamış, doğrusu merak da etmemiştim.

NOKSAN | ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin