[ Bölüm Kırk İki: Şehrin Soytarısı ]

1.9K 118 43
                                    

[ Bölüm Kırk İki: Şehrin Soytarısı ] 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

[ Bölüm Kırk İki: Şehrin Soytarısı

Tutulmuştum; nefesimi kesen iğneleyici bir ağrı hâkimdi sırtımda, boynumu hareket ettiremiyor, yürürken etrafımı göremediğimden sürekli bir dal parçasına, kozalağa veya taşa takılıyordum. Işık, ne zaman düşecek olsam bir kahkaha patlatıyordu; inatla kendisine yaklaşmadığım gibi azimle tek başıma yürümeye, bir yandan da ona laf yetiştirmeye çalışıyordum.

"Gece boyunca o havuzun yanında yatmasaydık..." diye başlamıştım ki sözümü böldü.

"Orada yarım saat bile durmadık," diye alay etti benle. "Bunu, seni o şezlongtan kaldırıp yatak odasına götüren kollara sorabilirsin."

Sabah, gözüme giren güneş ışınlarıyla veya örtümü çekiştiren rüzgârla uyanmadığım, duygusuz, beyaz bir tavana bakarak kalktığım kesindi, fakat bu dahi bedenimin ağrıdan inlediğini değiştirmezdi. "Buraya belki de hiç gelmemeliydik," diye sızlandım, bir ağacın kenarında soluklanırken. 

"Ecrin, seni bu hale getirenin karakolun sandalyeleri olabileceğini hiç düşündün mü?" diye sorduğunda somurttum.

"Zannetmiyorum," diye mırıldanmakla yetindim ve araca vardığımda Işık, arabanın kapısını açıp binmem için elini uzatsa da, onu iterek koltuğa kendi çabamla yerleştim. 

Direksiyona geçtiğinde, "Okula gitmekte emin misin?" diye sabahtan beri sorduğu soruyu yineledi.

"Evet," diye yanıtladım bir kez daha.

"Biliyorsun, seni istediğin..."

"Işık," diye bir nefes verdim, emniyet kemerini bağlarken. "Gerçekten gezecek tozacak havada değilim."

"Farkındayım," diye kontağı çevirdi ve arabayı çalıştırdı. "Buna rağmen ders dinlemeyi tercih ediyorsun."

"Zorundayım," diye ısrar ettim, ancak nedenini açıklamakta geri durdum. 

Otoyola doğru ilerlerken, "Bu kadar inek olduğunu bilmiyordum Ecrin," diye güldü.

"İnek değilim, sadece..."

"İnek olmadığını öne sürüyorsan geriye yalnızca bir seçenek kalıyor," diye hınzırca sırıttığında, bana verdiği lacivert montun fermuarını boğazıma kadar çektim.

"O seçenek söz konusu değil."

"Yapma," diye şakıdı. "Her görüşünde derin derin iç çektiğin, hayaller alemine daldığın birileri olmalı okul yaşantında."

'Yok' dercesine başımı salladığımda Işık, tıpkı ergen bir genç kız havasıyla burnunu çekti ve hiçbir kelimeyi es geçmediği, her bir virgülde yarım nefes verdiği inanılmaz bir diksiyonla sahne perdelerini açtı: "Bir gülümsemesi içimdeki buzları eritmeye, yüreğimin çılgınlar gibi çarpmasına, göğsümün sıkışmasına yetiyor. Gözlerimi her kapayışımda siması zihnimde beliriyor; onsuz hayatım boş, anlamsız ve adeta bir hiçe dönüşüyor."

NOKSAN | ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin