[ Bölüm On Yedi: Kibir ]
Sabahın erken saatlerinde buluştuğum naftalin kokulu yatağımın üzerinde bir gün içerisinde hiç oturmadığım kadar oturmuş, saatlerimi kıvranıp uyumayı deneyerek ve birkaç tane geometri testini çözmekle uğraşarak geçirmiştim. Oturma pozisyonumun sakatlığı bacaklarımı uyuşturmuş, kollarımı pelte haline getirerek ağrıyı omuzlarıma vurmuş, sonunda ise beni felç durumuna sokmuştu. Okula gitseydim belki de bundan daha zinde, daha ağrısız bir konumda olabilirdim, fakat Amas'ın da okulda olacağını düşündükçe bundan cayarak evde kalmayı tercih etmiştim.
Biliyordum; beni zorlayacak, gözlerindeki şüpheci bakışı üzerime saplayarak orada bir kısıtlamaya yol açacaktı. Ayrıntılı ayrıntılı insanlardan ne kadar çok nefret ettiğimi, yalancılığımın artık boyut değiştirdiğini sıralayacak, alaycı tavrını ortaya serecekti. Bütün bunlara dayanmam için şeffaf bir torbaya dönen savunma kalkanımı ilk olarak sabit tutmam, daha sonra onu kalınlaştırmak için çalışmalara başlamam gerekiyordu, fakat bunları yapacak gücüm olmadığı için evde oturmak benim için çok daha basit bir seçenek olmuştu.
Yine de kolaya kaçmak her seferinde insanın lehine olmadığı gibi aleyhine dönebiliyor, baş ağrılarına, kapanan bir çift göze ve uyuşuk bir bedene sebep olabiliyordu. Çevremde bir battaniye dolandırılıyormuş gibi bitkin hissediyor, karşımdaki binaya bakmaya çalıştıkça ise gözlerim kapanıyordu ve Sarp ile Doğu'nun tartışmalarını tümüyle kaçırıyordum.
"Abartı mı?" diyordu Doğu şaşkın bir sesle. "Sadece göz kalemi sürdüm!"
"Bildiğin düğüne gidiyormuşuz gibi gelmişsin. Gelin topuzu yapsaydın insanlar sana şu an altın takıyor olabilirdi," diye karşı çıkan Sarp'ın alaylı sesi, sallanıp duran bedenimi yerine getirmeye çalışır gibiydi.
"Bu durumda sen de damat oluyorsun herhalde," dedi Doğu kulağımda çınlama etkisi yaratan bir kahkaha ile.
"Ben? Kot pantolonu ile damat oluyorum, öyle mi?"
Doğu'nun suratından bir şey anlamaya çalışmak güç olsa bile bir göz kaleminin, yanaklarına sürdüğü hafif renkteki allığın onu birkaç yaş daha büyük gösterdiği açıktı, ama bunlar dahi Doğu'nun kişilik özelliklerini değiştirmeye yetmiyordu. Her zamanki neşeli ve heyecanlı hali yüzünü aydınlatıyor, macera isteği onu zinde tuttuğu gibi hiç tereddütsüz Sarp ile dalga geçiyordu. Aynı şekilde Sarp'ında ondan eksik kalır yanı yoktu; birbirlerine o kadar çok benziyorlardı ki, aralarına girmeye üşeniyor, durgunluğumu koruyordum.
"Ben nasıl kareli gömlek ile gelin oluyorsam sen de o şekilde damat oluyorsun."
"Doğu yalnız başına gelin olmak sana daha çok yakışıyor," dedi Sarp gülerek.
"Yok olmaz, damada da gerek var. Kendimle evlenmeyi reddediyorum," diye yanıtladı Doğu başını iki yana sallayarak.
Yukarıya doğru uzanan cam bir binanın, yani Kızıl Kargo'nun yanında, bir ara sokağın içinde öylece onları dinliyordum. Konuşmaları uzamış, anlamsız yönlere dağılmıştı ve aynen bu şekilde gitmesini diliyordum. Böylece Sarp ile Doğu buraya neden geldiğimizi unutabilir, minnacık bir taş için tüm bunlara girişmeden evlerimize dönebilirdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOKSAN | ✓
Детектив / ТриллерO, bir kraliçeydi; hayran kaldığım ancak asla ulaşamadığım. Güzeller güzeli, fakat acımasız olan, beni gidişiyle noksan bırakandı. Wattys 2016 "Çığır Açanlar" Kategorisi Kazananı 🍁 NOKSAN, serinin ilk hikâyesidir. İkinci hikâ...