8.BÖLÜM: İÇİMİZDEKİ DUVAR

37 3 0
                                    

Hepinize iyi okumalar canlarım. 🦞

*
İnsanın yaşamında sadece kendi kararları doğrultusunda hareket edememesi ne kadar tuhaftı. Aldığımız en ufak kararda bile sadece kendimizi düşünemiyor, işin içine mutlaka ikinci bir şahsı ekliyorduk. Bunu bilerek mi yoksa farkında olmadan alışkanlık haline dönüştürdüğümüz için mi yapıyorduk? Neden her olayın içine kendimizden başka birilerini daha dahil etmek zorundaydık? Neden tek başımıza karar almak ya da karar vermek bu kadar zordu? İnsan sadece kendisini düşünerek herhangi bir şeyi yapamaz mıydı? Bir başkası dahil olacağı için ya da göreceği için mi yaptığımız her şey daha önemli hale geliyordu?

Tüm bu sorular yüzünden bir türlü içinde olduğu bu kararsızlıktan kurtulamayan Vuslat, her zaman ki yerinde, Mergen'deydi. Barın arkasındaki taburede oturmuş, yine kendi dünyasına çekilmişti ve zaten cevapsız olan hayli sorusu varken üstüne bir de yenileri eklenmişti. Bu yeni soruların nedeni birkaç gün öncesinde sahilde Faysal ile yaptığı konuşmaydı. Zar zor kazandığı kararlığı Faysal'ın söylediklerinden sonra kopan bir kolyenin etrafa dağılan boncukları gibi her yana dağılmıştı.

Artık ne amacı, ne de isteği eskisi kadar onu heyecanlandırmıyor, eskisi kadar dahil olduğu plandan emin olamıyordu.

Gerçekten de hayallere kapılarak kendisine kötülük mü ediyordu? Tüm bu aklından geçenler, o plan, birer hayal ürünü değil de başka neydi? Daha birkaç gün önce güya bir çıkış yolu bulmak umuduyla boylu boyunca gezdiği duvarda bir şey bulabilmiş miydi? Gözden kaçırdığı detaylar olduğuna sığınarak yeniden harekete geçmeyi düşünmüştü ama artık bunu yapacak mecali bile kendisinde bulamıyordu. Zaten çocuklardan da ses çıktığı yoktu, belki onlar kendisinden daha önce bu plandan vazgeçmişti?

Oturduğu yerde omuzları düşerken ağlayacakmış gibi görünen yüzünü eliyle sıvazladı. Hem bu plana dahil olmak hem de vazgeçmek nasıl aynı hisleri içinde yaratabiliyordu, anlam veremiyordu. Bir karar vermeli, ya sıkı sıkıya tutunmalı ve cennetine kavuşmalı ya da bir an önce elini her şeyden çekerek cehennemine geri dönmeliydi.

Vuslat ikisini de yapamıyor, adeta arafta sıkışıp kalmış gibi hissediyordu.

Bu hissin nedeninin Faysal'dan duydukları olduğunu biliyordu ve bu da başka bir yola sapmasına neden oluyordu. Tamam, Faysal yakın arkadaşıydı ama sırf bu yüzden ondan duyduklarının kendisini bu kadar etkilemesine izin vermesi normal miydi? Ne olursa olsun aldığı karardan eminse karşısına kim çıkarsa çıksın savaşması gerekmiyor muydu? Kendisi neden bunu yapamıyordu; emin olamadığı için mi yoksa içten içe Faysal'ın söylediklerine hak verdiği için miydi?

Evet, içten içe ona hak veriyordu ama kendi düşüncelerinin de hak verilecek değere sahip olduğunu biliyordu. Kaldı ki Faysal onu anlamayı denememişti bile, sadece duyduklarına karşı çıkmış, onu daha çıkmadığı bir yoldan geri döndürmeye çalışmıştı. O yolun sonunda ne olduğunu bildiği için mi kendisine engel olmak istemişti? Başka ne gibi bir nedeni olabilir diye düşündü ve geçen boş saniyeler sonucunda farklı hiçbir yanıt bulamadı.

Sadece kendine ve fikirlerine güvenmeyi, dahil olduğu planı sonuna kadar devam ettirmeyi istiyordu; diğer yandan ise tüm duyduklarını kabullenerek o bir döngü içinde kaybolup giden günlerine geri dönmek cazip geliyordu. En azından o zamanlarda umutsuz olduğunu için uyuşmuş gibi hissediyordu, şimdi küçük de olsa elinde bir umut vardı ve bu aslında dünyalara bedel olduğu için arkasını dönmeyi kendisine yediremiyordu.

Hızla elini yüzünden çekti, nefes alamıyormuş gibi hissettiği için başını arkaya attı ama tam bu adan arkasında bir haraketlilik duyunca döndü ve Önder'i gördü.

ISTAKOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin