7.BÖLÜM: ATEŞE ATMAK

77 3 1
                                    

Hepinize iyi okumalar canlarım. 🦞

*Bir olayın ya da herhangi birinin unutulması için üstünden ne kadar zaman geçmesi gerekiyordu? Bunun için belirlenmiş sayılı bir gün var mıydı? İnsanın tam anlamıyla aklından bir şeyleri kazıyabilmesi mümkün müydü? Zaman, hep lehine mi işlerdi in...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*
Bir olayın ya da herhangi birinin unutulması için üstünden ne kadar zaman geçmesi gerekiyordu? Bunun için belirlenmiş sayılı bir gün var mıydı? İnsanın tam anlamıyla aklından bir şeyleri kazıyabilmesi mümkün müydü? Zaman, hep lehine mi işlerdi insanın yoksa ne yaparsan yapsın, bazen aleyhine de döner miydi?

Hafızamıza kazınmış bir olayın ya da birinin benliğimizde iz bırakmadan tamamen silinebilmesi Vuslat'a olanaksız geliyordur, uyandığı bu günün sabahında ise hiç olmadığı kadar imkansız bir hale dönüşmüştü. Karşısındaki, dalgınlık içinde işini yapan Hasibe, sanki o hazin olaydan sonra baş sağlığına gittiği kadınının bire bir aynısıydı; sanki o günün üstünden günler değil, sadece saniyeler geçmiş gibi kadında hiçbir değişiklik olmamıştı. Vuslat, bunun nedenini biliyordu. Üstünden haftalar geçse de Hasibe kaybettiği oğlunu değil unutmaya başlamak, tam tersi, onu ve ona dair olan anıları sıklıkla hatırlamaya başlamıştı.

Bundan emindi çünkü aynı şey kendi başına da gelmişti. İnsanın neyi unutmak isterse o şeyi engel olunamaz bir şekilde daha net hatırladığını bizzat tecrübe etmiş, en sonunda ne yaparsa yapsın hiçbir şeyi unutamayacağını anlayarak durumu sadece kabullenmişti. Geçen zaman içinde bir fark oluşmuştu, bu da unutmaya çalıştığı o anıları hala içinde bazı hisler doğurabilse de eskisi kadar kuvvetli olmayışıydı. Sanki bir yanı uyuşmaya başlamıştı ve o uyuşukluk bazen azalır gibi olsa da tamamen geçmediği için hiçbir duyguyu en derinlerinden duyamaz olmuştu. Bunun iyi mi ya da kötü mü olduğuna karar veremezdi ama inkar edilmez bir rahatlamanın uyandırdığını hissederdi çünkü zamanında canı o kadar çok yanmıştı ki uyuşmak, hatta tam anlamıyla hiçbir şey hissetmemek dileklerinin arasında en üst sıradaydı.

Şimdi baktığı bu kadın için de aynı döngünün geçerli olduğunu görüyor, o uyuşmaya kavuşması için üstünden daha çok haftalar geçmesi gerektiğini biliyordu. Yine de kadının bu acısına teselli olma istediğini içinden atamıyor, bu da onu edindiği amacına götürüyordu. Bir şey yapmalı ve bu yaralanmış olan kadının acısını hafifletmeliydi, en azından teselli bulmasına yardımcı olmalıydı. Düşüncelerinin arasında gezinirken aklına birden apayrı bir fikir geldi, belki de bu kadını kökleşmiş acılarından kurtarmanın tek yolu onu da buradan götürmekti?

Engel olamadığı bir heyecan duydu içinde, bunu ona sorduğu takdirde nasıl cevap alacağını sorgulamaya başladı ama hakkında pek de bilgiye sahip olmadığı bu kadın adına cevaplar vermesi çok zordu. Bunu gerçekten ona sorabilir miydi? Eğer gitmeyi istediğini söylerse onu da plana dahil edebilir miydi? Tuttuğu parmaklarını birbirine sürterken gözlerini bir an olsun evini temizleyen kadından çekemiyordu, var olduğunu bildiği kederini neden dışarı yansıtmaktan kaçındığını da merak ediyordu. Hislerini, kim olursa olsun belli etmek mi istemiyordu? Belki de insanların kendisine acır gibi bakmasından bıkmıştı? Belki tam tersi, başına gelenleri hakkettiği söyleyen sözlere tahammülü kalmamıştı? Bu pek de uzak olmayan ihtimaller bir üzüntü uyandırdı içinde, sıkıntı dolu bir nefes aldıktan sonra kolundaki saatine baktı ve istemese de kalkması gerektiğini gördü.

ISTAKOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin