Akşam vakit evi sessizliğe boğan boşluk, Taehyung'u kendisiyle baş başa bırakmıştı. Şüpheci ve dalgın bir şekilde Jin'in dediklerini tekrar tekrar gözden geçirirken farklı hissediyordu. Hissettiği bu şey tekinsizlikti, zemini görünmeyen bir kuyudaki siyahlığa bakıyor gibiydi.
Parmakla sayılacak birkaç lamba, sokağını aydınlatırken aslında yola bakıyordu. Tam baktığı da söylenemezdi, gözlerinin dalgınlaşması için sadece bir araçtı o yol. Senelerce gidip geldiği bir konum olsa da, büyükşehirde yaşamanın yalnızlığını taşıyordu.
İnsanların birbirine dikkat edemeyecek kadar meşguliyetlerinin olduğu bir kentteydi. Şu anda sokağa çıkıp yardım istercesine bağırsa bile bir kişinin yanına geleceğinden emin değildi. Gelecek muhtemel kişi de ancak, mahallede gürültü çıkardığına dair şikayet edildiği bir polis memuru olurdu.
Normal bir insan olmak istemesine rağmen dünyadaki güvenilmez varlıklardan bir tanesinin de insan olduğunun farkındaydı. Bu yüzden Jin'den gelen yardım isteği ve isteğinin ardındaki bilinmezlik içinde şüphe uyandırıyordu. Aklında bir anda gelen, Jin'e mi daha çok güvendiği yoksa mahalledeki insanlara mı, sorusuna bile tam bir cevabı yoktu.
Açıkçası yarın dahi ne yapacağından emin olmayan kendi benliğine dair güveni yokken, diğerlerine karşı nasıl geliştireceğini bilmiyordu. İnsanların çoğu, sahip olduğu güveni ilk öncelikle anne ile başlatırlardı Taehyung'un ise annesine dair anıları silikti.
Kısa bir iç çekti, geçmişi düşünmek kesinlikle tat verici değildi. Oysaki Jin geçmişinden getirdiği alışkanlıklarını hala beraberinde taşıyordu. Sadece anıyı da değil, aynı zamanda ağrıyı ve krizlerini de. Omuzlarına her şeyi sığdırmaya çalışsa da yorucu olmalıydı.
Jin'i düşünürken hafifçe havaya kaldırdığı ellerine baktı. Bugün bir insanın, evindeki yabancının, acı çekmesini engellemişti. Kana bulanmamıştı aksine bir başkasından kan gelmesini önlemişti. Ancak bu O'nun işi olduğundan rahatça gülümseyemedi. Gerilen kasları aracılığıyla açık ellerini yumru haline getirdi.
Tekrar yola baktığında, O'nunla iç içe geçebileceği düşüncesi yeniden içini kemirmeye başladı. Bunu öğrendiğinden beri, kulaklığını taksa bile sesini duyacak gibiydi. Her an kulağına fısıldayacak ve bedenini yine sarmalayacak gibiydi. Kalp atışları yalnız kaldığından beri düzensiz bir hızda nüfuz ediyordu.
Bakışları aşağı düştü, ardından arkasını dönerek sırtını pencereye yasladı hafifçe. Akşam esintisini sırtına üflerken, yalnız durduğu odasındaki boş sandalye bile bir varlıkla doluymuşçasına geliyordu. Jin'den duyduklarıyla şu an yüzleşiyor olması hiç iyi değildi. Kollarını birleştirerek sıkıntıyla parmaklarını oynatmaya başladı.
Sebebini anlamadan ve elinde olmadan gittikçe paranoyaklaşıyordu. Derin bir nefes verdiğinde, her zaman sakinleşmeye çalıştığı şekilde nefes alıp vermeye başladı. Fiziksel olarak beden ritmini düzeltmeyi başarırsa, zihnini de yönetebilirdi. Buna ihtiyacı vardı, çünkü O'ya sorması gereken sorular vardı. Zavallı bir haldeyken O'nunla karşı karşıya gelmek akıl işi olmazdı.
Gözlerini kapattı, burnundan derin bir nefes çekip ağzından yavaşça geri verdi. Gerginlikten bedeninin içine doğru kıvrılan omuzlarını yavaş bir şekilde dik hale getirdi. Bilinci kapanıkken dinlenmiş olmasına rağmen hala yorgun hissediyordu.
Ancak geri çekilemezdi, kollarını saran ellerini birleştirmeyi bırakıp kulaklıklarına doğru uzandı. Aceleyle taktığı bu kulaklıkları bantlayamamıştı bile. Parmağının ucunu kulaklık başına getirip, derin nefesi eşliğinde yuvasından çıkardı. Her iki kulağı da boşalırken, O'nun sesi ile doldu. ''Biraz önce susmam için acele ederken şimdi de sesimi duymak istiyorsun, etkileniyorum Taehyung.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAINT IT BLACK ~TaeJin~
خيال (فانتازيا)Küçüklüğünden beri kafasındaki sesle yaşayan Taehyung, doğum gününde bunun sona ermesini diler. Ancak doğum gününde karşılaşacağı tek şey kapısını çalan bir yabancıdır.