Bölüm 38

140 9 198
                                    

''Bir tane sütlü latte, caramel macchiato ve sütlü filtreli kahve alayım. Paket olsun, teşekkürler.''

Arka planda ukulele ritimleriyle şarkı çalan bir kahvecide, kahve siparişi bekliyordu Jimin. Tanınmamak için güneş gözlüklerini her zamanki gibi takmıştı. Kötü kişilerin gözlerine maruz kalmama işlevi de görüyordu. İmajı hala tam anlamıyla toparlanmamıştı.

Hanwha'da gerçekleştirdiği ritüel sonrası hayatına devam ediyordu. Garip, güzel, ilginç, normal? Hangi kelimenin tam uygun olacağını bilemiyordu, sadece içi boştu. En iyisiyle, içinde başka bir ruhun artık olmadığını söyleyebilirdi.

Bu deneyim kendisini değiştirmişti. Hayatının eskisi gibi olacağını düşünmüştü ama öyle değildi. Arkadaşlarıyla buluşurken kendini tam anlamıyla sohbete veremiyor, konuşulan konular yabancı bir dil gibi uzak geliyordu.

Mükemmel bir oyuncuydu ama. Sürekli olarak daldığını, başka şeyler düşündüğünü belli etmiyordu. Sadece bir saniyelik anlarda yüzündeki o maske düşüyor, ilgisizliği açığa çıkıyordu. Ancak o bir saniyeyi şu ana kadar yakalayabilen kimse olmamıştı.

''Ne kadar pahalı bir sponsorluk almış olsa da böyle alakasız ve abartılı giyinmesi saçma değil mi sizce de?'' diye sorulan sorulara karşı Jimin'in kafasında başka bir soru oluyordu. ''Onun da içinde başka bir ruh var mı sizce de?''

Kim tahmin edebilirdi son zamanlarda Min Yoongi ile daha çok anlaşacağını? Jimin de tahmin etmiyordu. Bazen konuşmak için onu arıyordu. Aynı travmayı yaşan kişilerin paylaştığı bir ortaklıktı. Kötü çağrışımları yok denemezdi, eskiyi arkasında bırakmasına yardımcı olmuyordu ama Jimin yine de konuşunca rahatlıyordu.

Şimdi de, Yoongi'nin evinde Taehyung'un kaldığını öğrendiği için onlara kısa vakitli bir ziyaret yapmayı planlamıştı. İkisi bu dünyadaki diğer insanlara göre daha sahici hissettiriyordu. Programında onlar için kaçamak yapabilirdi.

Kahve paketini aldıktan sonra şahsi arabasıyla onun evine giderken çıkardı güneş gözlüğünü. Zaten havada inanılmaz bir soğukluk ve kar yağışı varken güneş gözlüğü takarken bir ahmak gibi hissediyordu.

Yoongi'ye son zamanlardaki garipliklerin Hanwha ile ilgili olup olmadığını sormuştu merak ettiğinden. Yoongi'den aldığı cevaplar ise hep üstü kapalı ve kestirilip atılan cevaplardı. Hanwha ve ruhlar hakkında kendisiyle pek konuşmak istemiyordu, özellikle şu günlerde.

''Bunları daha fazla düşünme Jimin, bunları düşünecek kadar boş vaktin varsa daha çok çalış!'' diye kızmıştı Yoongi. Ruhlarla ilgilenmesinin iyi şans getirmeyeceğini de eklemişti. Yine de Jimin onun bu şekilde hemen reddetmemesiyle, Hanwha'da daha derin işlerin döndüğünü anlamıştı.

Arabasını durdurup anahtarı çıkardığında yan koltuğundaki paketli kahveleri aldı eline. Soğuktan kaçınmak için hızlı bir şekilde arabadan inip, merdivenler yukarı çıktı ve Yoongi'nin kapısını çaldı. Kahvelerin buz gibi soğuk olmaması için dua ediyordu.

Kapının ziline bastıktan sonra bekledi. Jimin beklerken yağan karlar sürüsü saçına düşmeye devam etti. Jimin yine bekledi, saçlarında kar birikmeye başlayınca bu sefer eliyle yumruk yaparak çaldı kapıyı. Fark etmeden fazla güçlü vurunca, kapı geriye doğru açıldı.

Bir terslik olduğunu anlamasıyla, karşısında ne yaşandığını görmesi hızlıydı. Elindeki kahve paketini düşürdükten sonra gayri ihtiyari bir şekilde çığlık attı. Yoongi'nin yerde ölü gibi yatıyor oluşu, kalbini bir anda durduracaktı. ''Yoongi! Yoongi! Yoongi!''

Yanına koştu ama elleriyle ona dokunamadı. Başından akan kanları gördükten sonra yanlış bir hareket yapmak istemedi. Ne yapacağını bilemeden bir aptala döndü. Gözleri Yoongi'den ayrılamadı, bir tür şoktaydı. Şaka falan mıydı, ne olmuştu burada?

PAINT IT BLACK ~TaeJin~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin