Taehyung'un kurtulma ritüelinin üzerinden 13 saat geçmişti. 13 saattir Taehyung baygın bir şekilde yatmaktan başka bir şey yapmamıştı.
Amansız bir şafak vaktiydi. Jin, Taehyung'un yatağının yanı başında oturmuş bekliyordu. Herkesi uyumaya gönderdiğinden uyanık tek kişi kendisiydi.
Gözleri Taehyung'dan ayrılmazken, nefes alırken kalkıp inen göğsünü izliyordu. Yaşamak için temel fonksiyonlarını yerine getirebiliyor olması en azından iyiye işaretti.
Ama Jin'i tedirgin eden bir başka konu vardı. Bu, Taehyung'un hala uyanmamış olmasıydı. Ritüel sırasında kişiler enerji kaybı yaşalardı ve insan vücudu dinlenmeye ihtiyaç duyardı. Ancak bu, birkaç saati geçmezdi. Hele ki 13 saati.
Ritüel sırasında yaşananları ve nabız dalgalanmalarını yeniden gözden geçirmişti uyanmasını beklerken. Bunu, Taehyung'un ritmiyle eş değer bir şekilde giden Jimin'in ezgileriyle yapmıştı.
Taehyung'un ritüele girdiği ilk anlar, olağan bir sıradanlık ile başlamıştı. Sonrasında şiddeti yükselmiş, ezgilerde deprem etkisi yaratmış ve Jimin'i sarsmıştı. Çellosunu çalan parmakları o anda tellere sadece dokunmakla kalmamış, hızlı bir vuruşuyla parmaklarında kesikler oluşturmuştu. Ses telleri ise yüksek notalara çıkmaktan ötürü parçalanacak dereceye gelmişti.
Riskli durum kapılarını çaldığında, Hoseok'la göz göze gelmiş ve ikisinin aklından da aynı düşünce geçmişti. ''Bu gidişle ağır bir şekilde yaralanacak.''
Neyse ki Hoseok, Jimin'in elinden çelloyu almadan önce Taehyung'un nabzı düşmeye başlamıştı.
Geriye kalan etkiler ise hala varlığını sürdürüyordu. Jimin parmaklarını kesiklerden ötürü kullanamıyordu ve ses telleri zarar gördüğü için konuşmakta zorlanıyordu.
Hanwha tarafından aranılanlar listesinde şu anda birinci sırada oldukları için hastaneye de gidememişlerdi. Onun yerine, Hoseok elinden geldiğince ilk yardım müdahalesini yapmıştı. Jimin'in durumu ne kadar iyiye gitmese de, şu anlık ağır kısmı atlatmıştı.
Jin ritüelin zorlu geçeceğini başından beri biliyordu, hatta bundan emindi ancak sonuçlarının bu şekilde olacağını tahmin etmemişti. Bu yüzden kurtulma ritüeli ne kadar başarılı geçmiş olsa da, Taehyung'u yeniden muayeneye tabii tutması gerekiyordu. Tat, koku, dokunma gibi duyularının yerinde olup olmadığını kontrol etmeliydi.
Yerinden hafifçe ileri uzanıp Taehyung'un elini tuttu. Parmak uçlarından avuç içine kadar uzandığında, avuç içinin sıcaklığı hissetti. Ardından bileğine kadar yavaşça okşayarak nabzını hissetti.
Uyuyan yüzüne bakıp bir süre yüzünde takılı kaldı. Yüz ifadesi, sabit bir toprak kadar durgun ve sakindi. Onun kabus görmediğini kesinlikle söyleyebilirdi. Sonunda bunu başarabilmiş olmak, yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirdi.
Bir anlığına gözlerini kapatıp Taehyung'u elini dua edercesine alın hizasına getirdi. Rahatlama ve endişe içinde bir bütün olarak karıştığında gözleri doldu, taştı ve sessizce ağladı. ''Taehyung... Benim Taehyung'um...''
Ritüele girene kadar ve ritüeli bitene kadar içindekileri tutmuştu. Şimdi ise çözülen ipinin devamı ardından geliyordu.
Aklının bir köşesinde hep vardı ''Eğer onu kurtaramazsam, eğer...'' diye başlıyor sonu her zaman kötü bitiyordu. Bir danışman olarak pek çok kişiyi kurtarmıştı ancak kendi hayatında sevdiği kişileri kurtarmışlığı olmamıştı. Annesi bunun en iyi örneğiydi.
Eğer Taehyung'a bir şey olsaydı, şeytanla bile olsa gider anlaşma yapardı. Ruhundaki diğer parçaları da verirdi. Bu konu hakkında kendisinden bir gram şüphe duymuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAINT IT BLACK ~TaeJin~
FantasiaKüçüklüğünden beri kafasındaki sesle yaşayan Taehyung, doğum gününde bunun sona ermesini diler. Ancak doğum gününde karşılaşacağı tek şey kapısını çalan bir yabancıdır.