Bir rüya kadar hızlıydı her şey. Yerlerdeki karlar güneşin yakıcı sıcağıyla erirken, insana tekrardan yaşanan bütün her şeyin gerçek olup olmadığını sorgulatıyordu.
Televizyondaki haberlerden anlaşıldığı buydu. Anormal hava durumu, gündemin çok konuşulanları arasından yavaşça düşüyor, trendlerden çıkıyordu. Geriye insanların bunu unutması kalıyordu.
Hanwha'da dolaşan fısıltılara göre, bunu sağlamak pek de zor olmayacaktı. İnsanlar günlük yaşantılarına döndükçe bunu da kolay bir şekilde unutacaklardı. Sohbet arasında konuşurken ''Eskiden yazın garip bir şekilde kar yağmıştı hatırlıyor musun?'' diye bahsedilen bir anı olarak kalacaktı. Küresel ısınmanın getirdiği birkaç zırvalığın sonucu olacaktı sadece.
Yine de Hanwha garanti yollardan ilerlemeyi severdi. Bunda da öyle yapıp, gündemi sarsacak bir malzeme sunacaktı. İnsanların kemirerek tüketebileceği bomba bir haber sonrasında, hava durumu sıradan bir doğa olayı olarak kalacaktı.
Jin zaten bütün bunların olacağını, Hanwha'nın çalışma stilinden biliyordu. Jin için önemli olan Taehyung ile ne yapacaklarıydı.
Artık Hanwha dışına çıkmasına izin yoktu. Taehyung adı tam konulmayan bir karantina içerisindeydi. Gözden kaybedilemeyecek kadar değerli görülüyordu.
Bir şey değerli görüldüğü zaman kaybedilmek istenmezdi. Taehyung'la ilgili değerli görünen şey de, O'ydu. Jin'i asıl endişelendiren nokta burasıydı. Hanwha, Taehyung ve O arasında seçim yapmak isterse kimin tercih edileceğinin barizliği endişe vericiydi.
Her ne kadar insanların içlerindeki fazla ruhları çıkartmaya çalışsalar da, Taehyung onlar için bir deney faresi olacaktı. Zehirli yılandan elde edilen panzehir gibi, O'dan bunu çıkarana kadar Taehyung'un kanını sömüreceklerdi. Jin bundan adı kadar emindi.
Bu yüzden günler sonrasında hala değneklerle yürüyorken Hoseok'u ziyarete gitti. Hastane kapısının önündeyken derin bir nefes çektikten sonra kapısını araladı. İçeriye hızlı adımlarla girip kapıyı ardından kapattı.
Gözleri açık Hoseok'a ''Günaydın, nasılsın?'' diye sordu. Yüzündeki yara izlerinin büyük çoğunluğu gitmişti ancak yakından bakıldığında derinlikleri hala görülebiliyordu. Hanwha'nın alternatif tıp yöntemi olmasaydı Hoseok'un öleceğini söylemişlerdi. ''Berbat haldeyim, bir an önce buradan kurtulmak istiyorum.''
Hoseok'un baktığı hastane manzarasını bölüp, pencere önüne yaslandı Jin. ''Asıl sen nasılsın geri döndüğünden beri?''
Jin omzunu silkip ''Eh, işte.'' diye cevapladı. Jin, geri döndükten sonra Hoseok, Jungkook ve Yoongi'yi ziyaret etmişti. O sıralarda üçünün de bilinci zar zor açıktı ve dehşet görünüyorlardı. Hoseok ve Jungkook, Jin'in geri dönmesine bile tam anlamıyla sevinememişti. Sevindikleri zaman genişleyen dudaklarındaki yaralar kanamak istercesine acıyordu çünkü.
''Taehyung'un içindeki ruhun söylediklerine güvenmiyorum. Senin içindeki ruh gerçekten gitti mi?'' diye sordu Hoseok. Gözleri soru sorduğu dostuna kenetlendi. Bunu bilmek istiyordu, bilmeye ihtiyacı vardı. Aslında, hala bu dünyada olma ihtimalinden korkuyordu. ''Tamamen temizim, merak etme.''
Hoseok sıkıntıyla gözlerini kaçırdı. Birazdan söyleyeceği şey hakkında tereddütlü görünüyordu. ''İçinde bir ruh parçası taşıdığını ve bunun seni öldüreceğini bilmiyordum. Hiçbir şey anlatmadın da bana. Neden, Jin?''
Kırılmıştı, neredeyse üzgün görünüyordu. Dostu olarak bildiği Jin'in bunu kendisine anlatacağını düşünmüştü. Her şeyi paylaşan bir ikili değillerdi ama Hoseok beklemişti işte. ''Çünkü ölmeyi göze almıştım. Belki cezamı çekiyorumdur diye düşündüm.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAINT IT BLACK ~TaeJin~
FantasiKüçüklüğünden beri kafasındaki sesle yaşayan Taehyung, doğum gününde bunun sona ermesini diler. Ancak doğum gününde karşılaşacağı tek şey kapısını çalan bir yabancıdır.