Bölüm 30

190 22 270
                                    

Sabah olduğunda Taehyung panikle gözlerini açtı, bu kadar uyumayı planlamamıştı. Gece vakti tetikte olmak için nöbet tutmuştu. Ne zaman gözlerinin kapandığını hatırlamaya çalıştıysa da hatırlayamadı.

Uykusundan uyandığında çevresini algılamakta zorlanmadı, hızlıca yerinden kalktı. Jin'in bedeni hala uyku halindeydi. Dün akşam hava soğuk olduğu için yatak odasından örtü getirmişti. Bir kısmı hala Jin'in üzerindeyken aşağıya kayan kısmını yukarıya çekti.

Jin'e bağladığı halatları da gecenin bir ortasında yavaşça çözmüştü. Ruhun hala gitmemiş olabileceği ihtimali vardı ama halatların uyurken Jin'i rahatsız ettiğine tanık olmuştu. Rahatça uyuyamadığı için etrafında dönen birisinin sürekli canı yanıyormuş gibi sesler çıkarmasına tahammül edememişti.

Şu anda gözlerini diktiği bedende kimin uyuduğunu veya olduğunu bilmiyordu. Her kim ise huzurlu bir uykudaydı, bir bedendeki iki ruhun fiziki farkı anlaşılmıyordu.

Taehyung'un uykusuz kaldığı nöbeti sırasında, ruh Jin'in akşam vaktinde gelmiş olmasının bir tesadüf olmayacağı kanaatine varmıştı. Zira günün büyük bölümünü Hanwha'da geçirmişlerdi ve orada ruh kendi varlığını belli etmemişti. Ta ki eve gelip, vakit akşam oluncaya dek.

Akşamları Jin'in krizi her zaman olurdu ama dün onun krizine rast gelmemişti. Dün krizi muhakkak gerçekleşmiş olmalıydı. Eğer tahminlerinde yanılmıyorsa, krizi olduğu zaman ruh gerçekten de Jin'in yerine geçmişti. Bu sefer, el ele tutuşmaları bile o ruhu durdurmamıştı.

Hepsi Namjoon yüzündendi. Ruhun açığa çıkması ve O'yu olduğundan daha az hissetmesi Namjoon'un yaptığı hareket yüzündendi. O'nun enerjisinin Jin'in ruhuna aktarıldığına artık neredeyse emindi.

Birisine haber vermeden önce sabah olmasını beklemişti. Ruh yerine Jin uyanırsa diye yaşanan olayı ilk önce onunla konuşmanın daha iyi olacağını düşünmüştü. İçine hapsolmuş bir ruh parçasının olduğunu Namjoon'dan başka kimse bilmiyordu çünkü.

Ancak artık birisine haber vermenin zamanı yaklaşıyordu. Şu anda gözlemlediği kişinin, kendi Jin'i olduğuna dair inancı geçen her saniye boyunca azalıyordu. Jin'le yaşadığı süre boyunca ondan daha erken uyandığı bir vakit olmamıştı ve Jin hala uyuyordu.

Odasına sessizce gidip ilk önce Jin'in telefonunu aradı. Odadaki masalara ve açık yerlere baktı, ardından çantalarına. Acele hareket ederken bir yandan sessiz olmaya çalıştı. Fermuarların ve birbiri üzerine yığılan eşyaları kaldırırken kendi kendine söylendi. Bir ara oturma odasından ses geldiğini sandı, duraksadı ve kulak kesildi.

Sonuna kadar açık olan kapıya gözlerini dikti, bekledi. Evin ışıklandırmaları bile sabah karanlığını aydınlatmaya yetmemişti. Bir süredir kapalı olan hava, artık daha da kapalıydı.

Dikkat kesilen kulakları yeni bir şey duymayı beklerken, bu olmadı. Jin'in telefonunu bulmaya bir adım yaklaşmışken, istediği gibi buldu. Hoseok ve Jungkook'un numaralarını kendisine kaydederken parmakları her bir tuşa yanlış basıyordu. ''Taehyung, ne yapıyorsun?''

Duyduğu sesle irkilerek yerinden sıçradı. Elindeki telefonların ekranını hemen kapıya döndü. Kalbi hızla çarparken kapı girişinde veya odada kimseyi göremedi. ''Konuşan benim, Jin değil.''

O'nun sesini duyacağına bu kadar sevineceğini hiç tahmin etmezdi Taehyung. Hızla iş yaptığı için birisine yakalanma düşüncesine o kadar odaklanmıştı ki, O'yu unutmuştu. ''Tam zamanında geldin. Bir sürü şey oldu konuşmamız lazım.''

Odanın etrafında dönmeye başladı heyecandan. O ise ciddi sesiyle ''Beni dinle ilk önce, şu anda uyuduğu için seninle konuşabiliyorum. Fazla zamanımız yok.'' cevap verdi. Bunu söylemesi Taehyung'u daha çok panikletti. ''Jin'in geri gelmesi günleri, haftaları, hatta ayları alabilir.''

PAINT IT BLACK ~TaeJin~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin