Yağmur mu daha hızlıdır yoksa gözlerden akan yaşlar mı? Bu soruya direkt verilecek cevap yağmurdur. Hangi hız yetişebilir ki göklerin hikmetine? Neredeyse imkansızdır, neredeyse. O anda sürekli olarak ağlayan Taehyung için imkansız değildir ama.
Gözlerinin içindeki damarların belirginleşmesine, iyice kızarmasına sebep olacak kadar çok ağlıyordu. Değer verdiği birisini kaybetmek üzere olmanın verdiği bir acı vardı üzerinde.
Jin onun önünü görebildiğinden bile şüpheliydi. Az önce bir anlığına öleceğini düşünmüş olsa da şu an, garip bir şekilde huzur vericiydi. Dünyada önemli olan şeylerden birisi de, arkanızdan canı çıkarcasına ağlayan birisinin sizin için var olmasıydı.
Taehyung hala Jin'e sarılıp onu kolları arasında bırakmıyorken hırıltılı nefesi, Jin'in kulağını dolduruyordu. Jin için, birisinin kendisine ağladığını görmeyeli uzun zaman olmuştu. Birisiyle bu kadar yakın olmayalı da.
Boynunu saran sıcak, Taehyung'un yanağı sayesinde daha da artarken içinden düşündüğü şey şuydu. ''Bunu gerçekten hak ediyor muyum?''
Çocukken üç kişinin canını alarak günah işlemişti, bunu biliyordu. Günahkar birisi olmasına rağmen tanrıdan af dilememişti. Yine de tanrı yüzüne gülüp kendisini iyi hissetmesine sebep olacak kadar şefkatli mi davranmıştı? Belki de ölmeden önce kısa bir süreliğine mutlu olması için haline acınmıştı.
Bir eli Taehyung'un sırtını okşuyorken başını onun omzuna yasladı. Ağladığı için omzu titriyor olmasına rağmen omzunda dinlenmek istedi. ''Bir daha asla gitme.''
Yaslandığı omuz, konuşmasıyla gerildi. Taehyung nefeslenmeye çalışarak sulu burnunu içine çekti. Genzi kapalı olduğu için hızlı konuşması gerekti. ''Üzgünüm ben gerçekten üzgünüm. Bir anda her şeyin durmasını istemiştim. O yüzden gittim, ne yaptığımı bilmiyorum.''
Kaçırdığı gözleri suçluluk barındırıyordu. Jin'in başına gelen krizin ve şu anda suratının kanla dolu olmasının kendi suçu olduğunu düşünüyordu.
Bu yüzden Jin'in onun suratını iki eliyle tutup gözlerini kendisine kenetlemesini sağlaması gerekti. ''Bana bak Taehyung, gözlerini kaçırma.''
Parmaklarının altındaki yanaklarından tuzlu kuruluğunu hissedebiliyordu. Yüzünü sabitlemek için bir hayli uğraş vermesi gerekmişti. ''Şu an burada, yanımdasın. Önemli olan da bu. Seni sonsuza kadar da kaybedebilirdim.''
İkisinin gözleri ortak bir çizgide buluşurken Taehyung'un yanakları sıcaklıyordu. Jin onca yaşa rağmen bunu es geçemezdi . ''Yine de bu halini görmeye dayanamıyorum işte. Elini tuttuğumda iyileşeceğini bilsem de katlanamıyorum.''
Hafiften titreyen ellerini havaya kaldırdı ve Jin'in burnundan dudaklarına düşen kanları silmeye çalıştı. Yanağına doğru dağıtmaya çalışıp yüzünün temizlenmesini isterken dudaklarını birbirine bastırdı. Yeniden ağlayacak gibiydi.
Jin bir şey diyemedi, yutkunmakla yetindi. Yüzündeki kanlar gitmese, hatta daha da kötü bir şekilde dağılsa bile Taehyung'un yüzüne dokunmasına izin verdi.
Parmak ucunun değdiği her yer o kadar şefkat doluydu ki, Jin bunun karşısında teslim olmaktan başka bir şey yapamadı.
Şu ana kadar çoğu şey Jin için sorunu bul, sorunun nedenlerini araştır, sorunu çözme yolu oluştur, sorunu çözme yolunu dene, en sonunda sorunu ortadan kaldırdan ibaretti. Sorunun öznesi olan kişinin kendisi için çabalamasını beklemiyordu.
Elleri hala Taehyung'un suratına yerleşmişken, Taehyung'a yaklaştı. Aniden böyle bir şey yapıyor olmasını elbette o beklemiyordu. Jin, yavaşça yüzünü ilerletti. Taehyung'un nefesini hissedebileceği mesafeye gelene dek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAINT IT BLACK ~TaeJin~
FantasíaKüçüklüğünden beri kafasındaki sesle yaşayan Taehyung, doğum gününde bunun sona ermesini diler. Ancak doğum gününde karşılaşacağı tek şey kapısını çalan bir yabancıdır.