2. Bölüm

4.9K 228 37
                                    

“Hakan!” Dedi zehir çiğnemiş gibi bir suratla. Ismi bile cinsti ya hu kendi gibi. Tüm keyfi kaçmıştı karşısındaki kara gözlerle. Okula başladığından beri bir kurtulamamıştı ondan. Neredeyse nefes alıyorsun diye kavgaya girişecekti Borayla.
 
Bora ilgisini tekrar Rüya ya verince Hakan ‘ın ayaklandığını gördü. Hesabı ödedikten sonra çıkışa yöneldi. Çıkışa yönelirken homurdanmayı ihmal etmiyordu. “kabus mudur, karabasan midir Yarabbilalemin sen uzak tut!” diye söylenerek çıktı meyhaneden.
 
Bora onun gidişiyle daha da keyiflenmiş Rüyayla koyu bir sohbete dalmıştı. Çalan telefonla ikili duruldu.
 
“Bilbo! Bende seni arayacaktım” dedi Bora telefonu acar açmaz. Arayanın adı Bilal di ama izledikleri bir filmden ötürü adı bilbo diye evrilmisti. Kendi kabul etmese de vücuduna göre büyük ayaklarının oluşu da bu lakabın söylenmesinde etkiliydi elbette.
 
“O sesler ne?” Diye sordu Bilal.
 
“Meyhanedeyiz. Neyse evde misin bu gece ansızın sana gelebilirim” diye şarkı mırıldanır gibi soru yöneltti Bilal e
 
“Evdeyim gel. Kimle meyhanedesin? Rüyayla mısın ?” meraklı tarafı yine açık kalmıştı.
 
“Aynen ondan hayatım kıskanma seninle de gelirim?” Diye kesti önünü. Niçin olduğunu anlamadığı şekilde ne zaman rüyayla bir aktivite yapsalar Bilal kocasından şüphelenen kadınlar gibi dırdır eden bir hale dönüşüyordu.
 
“Niye gidiyorsun oğlum Rüyayla meyhaneye. Saat geceyi geçiyor ne işin var bu saatte kızla meyhanede?” bu soruları laf olsun diye sormamıştı. Ses tonundan ciddi olduğu gayet net anlaşılıyordu ama Bora hiç bir zaman bunu ciddiye alıp karşılık vermemişti. Altından nahoş meseleler çıksın istemiyordu.
 
“ Kıskanma evimin direği seninle de geleceğim.” Deyince Rüya hemen hafif yüksek sesle konuşup sesini telefondaki duyururcasına konuştu “beni kıskanma Bilal abi" deyip kıkırdadı. “Seni kıskanmıyor Rüyam, üzerine afiyet beni  kıskanıyor da" diyi verdi Bora, Kemal Sunal filmindeki bir karaktere dem vurarak konuşurken. Iki genç gülüşürken Bilal bıkkınlıkla “gel evde de hesabını keseyim senin kim kimi kıskanıyor göstereyim” deyip kapattı.
 
Bora hesabı ödedikten sonra çıktılar mekandan. Yavaş yavaş ev yolunu tuttular. Rüyayı evine  bırakıp yüzünü kendi evine dahi dönmeden geldiği yolu geri döndü. Bilal e giderken yolda gördüğü taşlara vurmadan geçmiyordu. Küçük şehirde yaşıyordu diye otobüsle dolmuşla falan kolay kolay yolculuk etmezdi. Ayakları güzel iş görüyordu.
 
Vardığı evin zilini çalmak yerine kendindeki anahtarla açtı kapıyı. Bilal le ortaokuldan beri arkadaşlardı. Sıkı dostlukları vardı bir evin anahtarı mesele olmazdı aralarında.
 
Salona geçip oturduğunda Bilal huysuz bir suratla dizisini izliyordu. Hiç de kaçırmazdı. Bora geldiğini belirten öksürükleri aksırıkları abartınca
 
“Otur işte puşt davetiye mi vereyim?” Diye söylendi.
 
“Bi kırmızı halı iş görürdü”
 
“Niye gittiniz meyhaneye?” Diye sordu Bilal içindeki soruyu. Aklına takılmışsa bir şey illa cevabını alacaktı.
 
“Abi kardeş efkar dağıttık abisi, problem?” Dedi ellerini iki yana açarak.
 
Diziyi durdurup yönünü tamamen arkadaşına döndü “Ne efkârınız vardı ?” Dedi. Bu kez meraktan değildi. Eğer bir sorun varsa halledelim kafasıyla sormuştu.
 
“Para lazım baba, sen yarın Hilmi abiyi arasana okul açılmadan bi kaç gece giderim”
 
“ oğlum, götünün üzerine oturamıyorsun lan gidince Hilmi abiye. Başka birilerini bulurum ben. Hem gidip adam gibi bi kafede çalışsana.”
 
“Öyle değil be oğlum. Yüklü lazım. Rüya yi dershaneye kaydetmek için.” Dedi yüzünü elleriyle sıvazlarken.
 
“Lan Hilmi abiyi boş ver! Bende biraz birikmiş var annemden de isterim. Hallederiz. Sende okul açılacak zaten bir iki güne hırpalama kendini" dedi Bilal itiraz istemeyen sesiyle.
 
“Olmaz. Hem annen ne diye versin oğlum. Ben bulurum bi yerden. Sen bak etrafına kimseyi bulamazsan Hilmi ye okeyim ben. Bu hafta halletmeye bak sen.” Dedi Bora ayaklanıp banyoya giderken. Konu para olduğu zaman kimseden destek almıyordu. Kendi hakkıyla kazanacaktı illa. Banyoda işlerini halledip içeri geldiğinde Bilal mutfaktan çıkıyordu elinde kurabiyelerle.
 
“Annen mi buraya geldi, bunlar senin harcın değil” dedi Bora kurabiyeleri gösterip.
 
“Lan! Bak iyi aklıma geldi. Seninki gelmiş. Sabah annem geldi. Buradayken telefonu çaldı. Seninki hocam ben geldim ders kaydı için imzanız lazım okula gelecek misiniz diyordu. Okulu dondurmamış mıydı bu gavat" derken kaşları çatılıydı. Borayla sürekli kavga ettiği için sevmiyordu onu.
 
“Ne bilim oğlum bende az önce gördüm suratsızı. Yine bi ayarsızlık yapar diye bekledim de Allahtan sessizce çıktı.” Dedi ağzına kurabiyeleri sokuştururken. Bilal ‘in annesi Meral hoca çok güzel hamur işi yapardı.
 
“Gören de seni ondan sakin sanar. Oğlum ikiniz kavga edince iki ayı güreşiyor sanıyorum ben. Sen 187 o 185 civarı iki öküz bari biriniz geri durun. Yoksa okul bitmeden birinizin leşi çıkacak lan!” Dedi Bilal şimdi de abi modu açık kalmıştı.
 
“Ben onunla aynı olamam Bilbo. Benim fiziğim onun ki gibi hayvansı değil bi kere” dedi kendini süzüp. Ama dediğinin hakkı vardı. Hakan daha yapılı kasları belirgin 184 boyunda esmer dekikanliyken. Bora 187 yi bulan boyuyla, çatıştığı işten ötürü kasları hafif olan ama fiziği bir erkeği bile kendine baktırabilecek kadar ince, açık kumral tene sahipti. Hem o esmer gavat gibi daima asık suratlı değildi. Bora daima gülümseyen biriydi. Tabi iki gencin birbirinden aşağı kalır yani yoktu inatlari ve öfkelerinde.
 
“Nedir abi derdiniz, okulun ilk aylarında iyiydiniz, naptın ters bir şey mi söyledin oğlum?” Bilal, arkadaşının huyunu bilirdi. Bazen insanların damarına damarına basardı. Ama bunu hiç sevmediği insanlara yapardı. Bir kavga çıksın da ellerinin kaşıntısını atsın diye. Bildiği kadarıyla Hakan la ilk ayalar normal selamlaşıyordu. Ne oldu da bu hale geldiler anlamıyordu.
 
“Yok lan hiç bir şey yapmadım. Bu üst sınıf diye iyi geçinirdim hatta not falan alırım diye. Hem öğrenci konsey başkanıydı bu, bulaşmak istemiyordum ki ben. Bi gün Nur’larla bahçede konuşup gülüyorduk. Nerden geldiğini anlamadım birden ortaya çıkıp yumruğu çaktı pezevek.” Dedi Bora yine öfkelenip. Ne zaman hatırlasa aşırı derecede sinirleniyordu.
 
“Sebep?”
 
“boktan! Bahçede okulun kızlarıyla gülüp kahkaha atamazmışım. Puşt!” diye söyledi son kelimeyi bastırarak. Sanki karışısındaydı da ona hakaret ediyordu.  Ama haklıydı sinirlenmekte. Çünkü ne olduğunu anlamadan dayak yemişti bir güzel. Zaten yediği ilk ve son dayaktı.  Gafil avlanmıştı. Yoksa onu da yemezdi ya neyse. Sonra ki hiç bir kavgada altta kalmadı. Aldığı darbe kadar veriyordu da.
 
Bilal kahkaha atıp “Abi ben bunu bilmiyordum ya” deyip gülmeye başladı.
 
“Tabii lan hatta bunun bütün kankaları düşman kesildi birden Ne olduğunu anlamadım ki ben Bir keresinde cumaya giderken Mescidin önünde yolumu kesip sen alevisin nasıl mescide girersin Bizimle dalga mı geçiyorsun diye kavgaya girişmişti.”
 
“Iyi de sen alevî değilsin ki.” Dedi bilal ağzındaki kurabiyeyi yutup.
 
“Ne bileyim babamın alevî olduğunu bilseler bile ben ne alaka lan. Hem onlara ne”
 
Iki genç de o akşam genel bildikleri konular üzerinde bir kaç konuşma yaptıktan sonra uyudular. Bilal ne kadar ısrar etse de Bora kanepede yatmayı tercih etmişti. Bilal ‘in evi apart tarzında 1+1 evlerdendi. Fazladan odayı bırakın fazladan bir eşya dahi kaldıramayacak kadar küçüktü. Üniversiteyi 5. Sınıfta terk ettiği için ailesiyle ufak bir tartışma sonucu kendini bu evde bulmuştu. Her anlamda. Annesiyle görüşüyordu fakat babası hala koruyup kollasa bile  bunu gizliden yaptığını sanıp oğluna karşı yalancı kızgın bir tavır takınıyordu.
 
Yurdun açılacağı güne kadar Bora evden çıkmadı. Zaten yapacak pek bir işi de yoktu. Nedendir bilinmez ama girdiği her işten - işini ciddiyetle yapmasına rağmen- görünüşü ve işi umursamadığı bahanesiyle kovuluyordu. Halbuki ne bir bardak kırmıştı cafe de çalışırken. Ne de bir kokuyu yanlış şişeye koymuştu parfümeride çalışırken. Ama her defasında duyduğu şu cümle ‘Sen çok pervasız, umursamaz bir insansın sana güvenip iş teslim edemeyiz’ oluyordu. Bu cümleleri hak ediyor muydu peki? Kendince etmiyordu. Çünkü aldığı paranın hakkını verebilmek için canla başla bakardı o işe. Tek kötü huyu ise sürekli gülecek bir şeyler bulup eğlenmediydi. Kolu kopsa ertesi gün kendiyle kolsuz şakası yapıp gülecek potansiyele sahip biriydi. Onun için yaşamın başka anlamı yoktu ki. O gülmese hayat ona çıkış kapısını gösterecekti. O da hala oyunda olduğunu göstermek istercesine gülerdi. Her şeye, herkese.
 
Yurt açıldığı gün sabahın erken saatlerinde Bilal ‘in evinde olan bir kaç kıyafetini sırt çantasına koyup ayrıldı evden. Keyfî yerindeydi. Bir yıl daha konaklama derdi kalmamıştı. Şu anlık canını sıkan tek şey şu dershane işiydi. Neyseki onu da gece gideceği işle bir kısmını halledecekti. Bir kaç kez daha gitse sorun kalmayacaktı.
 
Yurda vardığında en sevdiği güvenlik abileri kapıdaydı. “Ben geldim sekurity Gökan” dedi kocaman bir gülümsemeyle.
 
“Ooo Bora yine şaşırtmadın, ilk giriş unvanını sana veriyorum.” Dedi Gökhan.
 
“Tabi ne sandın abi, ben onu alabilmek için üç yıldır sabah koşa koşa geliyorum buraya. Bu unvanı yatarak kazanmadık.” Diye devam etti esprisine. Zafer kazanmış bir edayla burnu dik göğsü gergindi bunları derken.
 
“Bora anahtarı bırak abicim, odan değişti al bu yeni dolabının anahtarı.” Dedi Gökhan. Yeni anahtarı ona uzatırken Bora nin kasları çatıldı  aynı anda.
 
“Niye abi? Ben odamdan memnunum değişmek istemedim ki.” Gerçekten odasını seviyordu. Odadaki alt sınıflar ona karışmaz uyum içinde yaşarlardı.
 
“Ne bilim oğlum, müdür bey istedi.” Deyip anahtarı Boranın eline bıraktı.
 
Bora kısa bir oflama sonunda anahtara baktı hangi oda olduğunu öğrenmek için. Bakmasıyla sesinin yükselmesi bir oldu
 
“Gökhan abi gerçekten bana 1A7 mı verdiniz. Abi kurbanın olam değişelim şunu” diye neredeyse yalvarma kıvamına geldi hemen. Kalamazdı o odada.
 
“Lan oğlum sakin ol, o oda zaten ta sen geldiğin ilk andan beri senindi. Sen göçebe gibi dolanmasaydın zaten orada olacaktın. Müdür bey artık herkes kendi odasında kalacak diyor.” Gökhan da hoş şeyler olmayacağının farkındaydı ama el mahkum idare ne demişse oydu.
 
“Abi o dördüncü sınıf oldu bak , zaten manyak biri şimdide staj, tez, bitirme ödevi derken odada nefes alıyorum diye kavga çıkarır size iş çıkar. He Gökanım değişelim şunu yapalım bir şeyler. Bunca hukukumuz var hm?” Dedi Bora son umut kırıntılarını taşıyan cümlelerle.
 
“Oğlum ben ne yapabilirim lan, git idareye durumunu bildir. Ama bana sorarsan git yerleş bir kaç hafta baktın olmuyor kavga çıkınca git oda değişmek istediğini söyle. Kavga çıkarsa mecburen değişirler.” Diye akıl aldıktan sonra elindeki eski anahtarı güvelik masasına ağır ağır bıraktı. oflaya puflaya odasına yöneldi. “Racon bitmiştir.” Dedi ağır abi edasıyla. Gökhan onun bu hâline gülünce kendi de dayanamayıp gülümsedi.
 
Yurtta kimse yoktu. Attığı her adımın sesi kulağına doluyordu. Garip bir sessizlik ağırlığı üzerine çökünce adımlarını çizgi oynayan çocuklar gibi atmaya başladı. Seke seke, zıplaya zıplaya ilerledi. Uzaktan gören biri 28 yaşında demezdi.
 
Odaya geldiğinde yatağına baktı uzunca. Oda üç kişilikti. Kendi yatağı duvar dibindeki ilk yataktı. Pencere kenarına gözü ilişince kanı çekiliyor gibi hissediyordu. Nasıl idare edecekti o kızgın boğayı. Görmezden gelmek bir yere kadardı aynı odada ne kadar dayanabilirdi ki. Düşünmeyi bir kenara bırakıp çarşaf, yorgan yastığını almaya gitti.
 
Güzelce serdikten sonra tam rahat edecekti ki odasının kapısı sert bir hamleyle açıldı. Giren kişiyi görebilmesi için yatağının ayak ucuna gelmesi gerekiyordu. Giren kişi sadece 3. Yatağı görebiliyordu.
 
Eğilip gelen kişiye bakma zahmetinde bulunmadı. Zaten odaya adımlıyordu birazdan kim olduğunu anlardı.
 
Elindeki valizi çekiştire çekiştire sürükleyen, her zamanki yüz ifadesini yine koruyan Hakan “bok vardı tekerin kırıldı amına koyduğum.” Diye homurdanıp ilerliyordu. Sırtı Boraya dönük olduğu için hala onu görmemiş ikinci bir öfke krizine girmemişti. Bora onun bu hâline yüzünde yine o geceyi bile aydınlatan ama nedense Hakan i hep çıldırtma noktasına getiren gülümsemeyi yerleştirip izledi.
 
Görmezden gelme işini bir süre rafa kaldırabilirdi Bora, karşısındaki bu öfkeli genç onu daima neşelendiriyordu.
 
Hakan ona dönünce bir süre şoktan mı yoksa başka sebepten mı bilinmez ama öylece kitli kaldı. “Sabır Allahım çok sabır.” Dedi yukarı doğru bakıp. Durmadı daha çok bağırdı. “En çok bana sabır” diye bağırırken Bora kesti sözünü yine alaysı tavırla
 
“Tamam lan en çok sana, bir tek sana, al hepsini sana" dedi ardından gülüp yatağına iyice yerleşti. Belki de düşündüğü kadar kötü olmazdı.
 
Hakan yatağını hazırlamakla epey uğraşmıştı. Muhtemelen evde annesi yaptığı için şu an zor geliyordu. Bora onun bu çırpınışlarını zevkle izliyordu. Yardım etmek aklının ucundan dahi geçmiyordu. Geçse de yardım etmezdi yine de.
 
Bora aklına gelen şeyle telefona sarılıp aramaya koyuldu. Açılan telefonla “rüyam evde misin?” Dedi. Onun konuşmasıyla birlikte Hakan göz ucuyla ona bakmayı ihmal etmiyordu.
 
“Süper, ben şimdi bilboyu arayacağım. Bizim eve gidin benim valizi falan alsana bir kaç kitap kolim de var. Bilbo evine alsın ben alırım. Ya da arabayla geliyorsa direkt yurda getirirsiniz.” Dedi karşıdan bir kaç onay cümlesinden sonra kapatıp arkadaşını arayıp aynı şeyleri ona da söyleyip kapadı. Telefonun kapanmasıyla çalması bir olmuştu. Arayan yine Bilal di.
 
“Noldu?” Dedi direkt.
 
“Hilmiyi ayarlayabildim sadece. Diğerlerinin ihtiyacı yokmuş  şu an.” Dedi Bilal.
 
“Tamam gece Hilmi’deyim.” Deyip kapatacakken arkadaşının huysuzluğu tutmuştu.
 
“Oğlum gitme işte lan. Biz buluruz diyorum bir şekilde. Gidince götün açılıyor. Nasıl derse gideceksin. Annem senin o halini görünce benden hesap soruyor.”
 
“ ilk hafta ders yok için rahat olsun, hem Meral hocaya söylemezsen Hilmi’ye gittiğimi bilmez değil mi” dedi hafif tehtid cümlesi gibiydi. Arkadaşını bu konuda açıkça uyarıyordu. Telefonu kapadıktan sonra saate bakıp uyumak için iyice yatağa yerleşti. Tam gözünü kapatacakken
 
“Bu odanın kuralları var. Uysan iyi edersin. Banyo tuvaleti kim kullandıysa temizler. Gece yurda gelmeyeceksen haber vereceksin. Kimde kaldığını da. Tabi bende öyle.” Daha sıralamaya devam edecekken "emriniz olur Hakan beyimiz başka istekleriniz varsa utanmayın çekinmeyin bildirin efenim” dedi Bora.
 
“Seninle insan gibi sohbet de mi  edemeyeceğiz lan gevşek.” Dedi Hakan yine yüzüne eksiltmediği o sinirli ifadeyi yerleştirip.
 
“Kusurum bakma. insan, sohbet ve hakan.. bu üçünü bir arada görünce heyecan yaptım. Sen et sohbetini kardeşim. Daha başka emrin falan varsa söyle de insanî sohbetimiz devam etsin.”
 
Hakan öfkeyle bir adım attığı an Bora ona uzaktan tek eliyle dur diye ikaz etti. “bak kardeşim ikimiz de memnun değiliz bu durumdan sen beni görme ben seni” deyip göz kırptı Bora.
 
Hakan “Benim kardeşim değilsin, olamazsın da.” Deyince. Bora yönünü duvara dönüp gülümsedi. Uzaktan gören yine gamsız bir gülüş derdi ama kalbine ince bir sızı  girmişti. Bu kadar mı nefret edilesiydi ‘kardeşim olamazsın’ diyecek kadar mıydı.  Kafasını iki yana sallayıp.
 
“Allahım en çok bana” diyip uyumaya çalıştı.

Okunma oy ve yorumlara göre devam edip etmeyeceğine karar veririm. Şimdilik bunu bırakıp kaçtım.

61. DAKİKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin