17. Bölüm

2.5K 166 128
                                    


Medya: Emre Aydın - Hırka

*Yorum yapmayanın rüyasına sinirli ve öfkeden kudurmuş Hakan giriyormuş. Ben öyle duydum.*

Masa da iki genç öylece sustu. Sessizlik bir çığ olsa ikisi de altında ezilmişti çoktan. Bora neyse de Hakan son nefeslerini veriyor olurdu. Çünkü ağzından değil bir cümle tek bir harf bile çıkmıyordu. Ne diyecekti, daha doğrusu ne denilebilirdi bilmiyordu. Bastan sona yanlıştı. Bastan sona hatalıydı. Kendini savunabilecek tek bir cümlesi dahi yoktu, ki kendini aklama düşüncesi de geçmiyordu zihninden.

Sadece özür dilese affetse ve unutsak her şeyi diye diliyordu ama Bora gibi biri için bunun bir anlam ifade etmeyeceğinin de farkındaydı. Ne ara bu hataları yaptı farkında değildi. Aslında her bir adımından sonra yaptıklarını kendi öz eleştirileri sonucunda hatalı görse de daima Bora daha gamsız ve umarsız olduğu için haksızdı onun nazarında. Birazcık hesaba alsa onu yeterliydi.

Hoş, şimdi hesaba aldığında da değişen bir şey yoktu. Döktüğü kelimelerin altından kalkamıyordu Hakan.

Elindeki çatala istikrarlı biçimde takılı kalmış zeytine takıldı gözü. Masanın kenarına bıraktı çatalı. Yüzünü yerden kaldırmadan ayaklandı. "Özür dilerim." Tek diyebildiği buydu. Zaten sessiz adımlarla çıktı daha sonrasında odadan.

Bora onun gidişinden sonra bıraktığı çatala, oturduğu sandalyeye takılı kaldı. Berbat hissediyordu. Önlerinde buza çalmış caya baktı. Bari çay içseydi sonra konuşsaydım diye düşündü. Lokması yarım kalmıştı. Iki elini başına sarıp masaya yasladı alnını. Yoğun bir açlık vardı midesinde ama gırtlağından aşağı su harici bir şey geçsin de istemiyordu. " iştah da bırakmadı puşt" diye mırıldandı. Vücudu artık kendine bile ağır geliyordu. Bunca zaman nasıl idare etmiş nasıl yok saymıştı bilmiyordu. Bilse şu an sudan çıkmış balığa dönmezdi. Yine o umursamaz maskelerinden birini takar dersine giderdi. Ama olmuyordu artık.

Çalan telefonla düşüncelerinden sıyrılıp açtı.

"Borabim bir şeyler yedin mi?" Rüyanın sesinde aşırı neşe vardı. Bilinçli bir şekilde ayarlamıştı bunu. Neşesini abisine bulaştırmaya çalışıyordu. Biliyordu ki tanıdığı Bora bugün ruh gibi dolaşır akşama iki duble atar sabaha yine o küçük dağları ben yarattım tavırları sergilerdi. Ama bunu yapsın istemiyordu. Elinden geldiğince çabucak toparlamak istiyordu abisini.

"Yeni uyandım."

Genç kız duyduğu ses tonundan yeni uyanmadigini anlamıştı ve durumu sandığından daha ağır atlattığını da.

"Karar ver bakalım. Sen, ben Bilal abi mi yoksa ikimiz mı pilavciya gidelim"

"Fark etmez Rüyam. Sen hazırlan bende yarım saate çıkarım." Deyip kapattı. Aslında kimseyle konuşası yoktu ama ciddi anlamda açlık hissediyordu ve vücudu artık bunu kaldıramıyordu.

Rüya, o çıkana kadar yurdun önüne gelmiş yurt duvarına yaşlanmış bekliyordu. Kafasını eğmiş ayağıyla ittirip durduğu taşlara bakıyordu derin bir dalgınlıkla. Önünde bir çift siyahlı grili spor ayakkabı görünce irkilerek baktı sahibine. Yüzük olan elini istemsizce montunun cebine koyma gereği duydu. Normalde kimseye açıklama dahi yapmayan Rüya bu adama karşı o yüzüğü tüm detaylarıyla anlatmak istiyordu. Belki de o geceki kırgın bakışından dolayı diye düşünse de sakladığı eli durumun sadece bu olmadığını gösteriyordu ona.

"Özür dilerim, o gece saçmaladım biraz." Deyip ensesini kaşımaya başladı Fatih. Inanılmaz gergindi.

Rüya farkında olmadan iki elini sallayıp "hayır hayır, ben öyle düşünmedim. Özür dilenecek bir şey yapmadın" Dedi. Daha sonra elini fark edince küçük elinin izin verdiği kadarıyla yumruk yapıp elini aşağı indirdi. Utanıyordu. Öyle seri hareket etmişti ki eli bir anda arkasındaki sıvasız duvara değince acı hissetti. Pek üzerinde durmayıp cebine koydu tekrar ellerini.

61. DAKİKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin