38. Bölüm SSO

2.2K 133 104
                                    

Medya Badem-Sen Ağlama

Sana Son Olsun!

Geçen bir kaç gün içinde eve iyice  yerleşmiş olmanın mutluluğu vardı tüm ailede. Aldıkları eşyalar eve tam uyum sağlamışsa da soba yakmayı Hakan bir türlü kavrayamamıştı. Bora elini attığı gibi alev alan odunlar Hakana inat kös kös yanıyordu. Odunlar bile Boraya kıyak geçiyordu! Çok sinir bozucu bir durumdu.

Boranın sorduğu soruya hakan cevap vermemiş kendinin bunu hissedeceğini söylemişti. Öyle de olmuştu. Bora iliklerine kadar hissediyordu sevildiğini. Her daim gülümseyen gözlerinden bile belliydi sevgiyle sarmalandığının. Ilhan babasıyla çok güzel anlaşıyor olsa da söz konusu Hakan olunca adamla bir türlü orta yolu bulamıyorlardı. Ilhan babaları biraz fazla kıskançtı.

Özlem hanıma yardım eden Bora mutfakta masaya çatalı yerleştirirken hakan annesinin elini pür dikkat izliyordu. Annesi gibi yemek yapmayı öğrenecekti.

"Hayatım, ben bir ev sahibini görüp geleyim" diyerek mutfağa seslenip üst kata adımladı Ilhan bey. Mutfaktakiler sebebini anlamasa da "peki" demekle kalmışlardı.

Ilhan bey yaklaşık 20 dakika sonra evin kapısını tıklatınca kapıya, çocuk neşesiyle Bora koştu. Tüm dişlerini göstere göstere gülümsemesi kaybolmuyordu yüzünde. Ilhan bey farkındaydı kendine olan hayranlığının. O da bu mutluluğunun karşılığını daima onun şakağından öpüp saçlarını okşayarak veriyordu. Bazen verdiği nasihatleri dikkatle dinlerken, bazen onun tavır-tepkilerini hayranlıkla izlerken buluyordu kumralı. Memnundu ilhan bey bu durumdan. Ona baba olmak, olabilmek hoşuna gitmişti. Iki oğlu olmuştu birden. Bu durumdan pek şikayetçi değildi. Zaten bu sebeple ev sahibiyle konuşup kirayi kendinin ödeyeceğini söylemesi. Çocuklara uygun dille açıklayacaktı elbette ama önce ev sahibinin ne tür insanlar olduğuna bakmak istedi. Kendi hallerinde yaşlı çift olduğunu görünce yıllık kirayı peşin verip çıkmıştı evden.

Yemekler hazır masaya oturan dörtlü gözlerini özlem hanıma dikmiş aç kedi gibi yemek bekliyorlardı. Önce babanın tabağını doldurup verdi özlem hanım. Sıra sarıkuşuna gelince "önce çorba mı içersin yoksa direkt yemekle mi başlarsın oğlum?" Diye sordu. Diğerlerinin nasıl yediğini bildiğinden sorma gereği duymadan onlara hazırlıyordu tabaklarını ama kumralın neyi tercih ettiğini henüz çözememişti.

Bora önündeki boş tabağa baktı, özlem annesinin elindeki çorba kasesine baktı ardından. Ne diyeceğini bilemedi o an. Kendi istediğini mi söylemeliydi yoksa kadını kırmamak için onun istediği şekilde doldurmasını mı istemeliydi. Ağzını açıp söylemek istiyordu ama ne diyeceğini bile bilmiyordu. Bir anneye ne denirdi ki, nasıl çorbanı istemiyorum yemekle başlayacağım diyebilirdi. Bir anne ona yemek hazırlarken nasıl seçici davranabilirdi. Yutkundu önce. Tutuk tavırdan kurtulamadan "hangisini verirsen yerim" diyebildi.

Kadın elindeki kepçeyi tencereye bırakıp boşta kalan elini kumralın yanağına koydu. Bebek sever gibi sevdi "oğlum ne yemek istersen onu vereyim" dedi gülümserken. Farkındaydı kumralın eksik yanlarının. Tek tek görmüştü kendi gözleriyle. Kumral konuşmasa da olurdu. Her şey ayan-beyan ortaydı. Hatta bu sebeple çok kızmıştı karakuzusuna. Nasıl bu kadar hassas kuş gibi narin bir çocuğu incitebilmişti diye.

Boranın tutuk halden çıkamadığını anlayan kadın, hem ana yemeği hemde çorbayı koydu kumralın önüne. Istediginden başlayabilirdi.

Sofrada garip bir sessizlik oluştuğundan kimse konuşmaya yanaşmamıştı. Ilhan bey uzayan sessizliği bozmak adına "kirayı halletim bu yıl uğraşmazsınız, seneye Allah kerim" dedi.

Bora anında kafasını kaldırıp itiraz edecekti ki, Ilhan babasının gözlerinde gördüğü o otoriteden çekinip başını eğmişti yine. Kumralın canının sıkıldığını anlayan Hakan masanın altından elini kumralın eline sardı. Kimsenin görmediğini sanarak. Oluşan temasla kumralın üzerindeki düşünceli bulutlar bir bir silindi. Yerini tekrar huzurlu gülüşe bıraktı.

61. DAKİKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin