49. Bölüm: Hayallere Giden Büyük Adım

555 52 36
                                    

Bölüm şarkısı: Cihan Mürtezaoğlu- Sen Banasın

×××

İnsanlar, yara alarak büyürdü. Bu doğaldı. Mesele yara almak değil, bu süreçte yalnız olmaktı. Bedir, henüz on altı yaşındayken kaldıramayacağından büyük yaralar almıştı ve bu süre zarfında tek başına ayakta kalmaya çalışmak onu yormuştu. Tek başına omzundan atamadığı için de yıllarca sırtına kambur olmuştu o yükler.

Yıllar sonra sırtındaki taşıması zor, büyük yükleri indirmişti. Benimle paylaşmıştı acılarını, yaralarını.

Yaraları, paylaşmakla kapanmamıştı elbet ama artık daha katlanılabilirdi. Çünkü ben vardım, hep olacaktım.

Bedir, evinde, benim dizlerimde, ben onun saçlarını severken uyuyakalmıştı. Onu uyandırıp eve gitmem gerekiyordu ama yapamadım. Eğer şimdi gidersem herkes gibi benim de onu terk ettiğimi hissedebilirdi. Böyle olmayacağını biliyordu ama bir anlık da olsa böyle hissetmesini istemiyordum. Ben tarafından terk edilmenin tadına hiç varmamalıydı.

Telefonumu alıp ablama mesaj attım ve durumu özetledim. Ablamdan da bana destek mesajı gelince rahatladım. Babamı arayacak ve onda kaldığımı söyleyecekti. Tabi mesajının sonunda beni utandıracak derecede sınırımızı bilmemiz konusunda net imalarda bulunmuştu. Onları okumamış gibi yaptım.

Gece boyu Bedir dizlerimde yattı, ben de başımı yasladığım yerde uyuyakalmış olmalıydım. Epey yorucu bir gündü.

Gözlerimi araladığımda en başta bulunduğum yeri yadırgasam da birkaç saniye süren afallamadan sonra Bedir'in salonunda olduğumu kavradım. Gece uyuyakaldığım dik pozisyonun aksine Bedir ile birlikte oturduğumuz kanepede başım yastıkta yatıyordum ve üzerimde bir battaniye vardı.

Kaşlarımı çatarak doğruldum. Gözümün önüne gelen saçları geriye attım. Salonda gözlerimi gezdirdim. Bedir yoktu. Mutfaktan gelen seslerle orada olduğunu anladım. Uyurken karışmış saçlarımı bileğimdeki tokayla topladım. Battaniyeyi kenarı iterek koltuktan kalktım.

Dün sabah giydiğim elbisem kırışmıştı, ellerimle düzeltmeye çalışsam da nafile. Bu yüzden boş verip mutfağa adımladım.

Tezgahın üstünde çayla uğraşan sevgilimi kapıya yaslanarak izlemeye karar verdim. Her şeyiyle bu kadar iyi olan bu adam bana verilmiş bir lütuf olmalıydı.

"Bu kadar çay yeter mi?" diye mırıldandı, demliğin içine bakarak. "Feyza çayı seviyor, biraz daha atayım." dedi ardından, çaydanlığa bir kaşık daha çay koyarak.

"Şimdi biraz daha su katmak gerekiyor muydu?" Bir demliğe bir de suya bakarak düşünürken onu bu dertten kurtarmak istedim. Sessiz adımlarla yanına ilerleyip arkadan beline sarıldım. Başımı sırtına yasladım. Sarılmamla birlikte gerilen sırt kaslarını göz ardı etmeye çalıştım. "Biraz daha çay eklediysen kaynar su da koyman gerekir." diye mırıldandım.

Karnının üstündeki ellerime elini yasladı. "Güzelim? Uyandırdım mı?" Ellerimi çözerek beni önüne aldı.

"Hayır, ben uyandım."

Eliyle yanağımı okşadı. "Bu ne güzel 'günaydın' deme şekli?" dedi gülerek.

Utanarak gülümsedim. Bedir ile her zamankinden farklı bir haldeydik ve bu beni ister istemez heyecanlandırıyordu. "Bizde böyle, işine gelirse." dedim gülerek.

"İşime çok gelir, epey gelir. Her gün isterim hatta."

"Hmm, öyle mi?" diye mırıldandım gözlerimi kaçırarak. Ardından çaydanlığa döndüm. Demliğe biraz su ekleyip ocağa koydum. "Bana kahvaltı mı hazırlıyordun?"

Kış Gülü (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin