Sultan Arslan'ın atı şaha kalkarak durduğunda, bakışları karşısındaki parmakla sayılamayacak kadar çok olan İngiliz askerindeydi.
Gözleriyse tek bir ismi arıyordu. Alex. Görünürde yoktu.
Atından inmek yerine biraz daha etrafa bakındı. Ardından "Prens Alex," diye kükredi. "Ne o? Korktun mu benden? Çağırıyorsun, sonra da kaçıyor musun?!"
Sessizlik oldu. Derin bir sessizlik. İngiliz Lordlarının yüzünde saklayamadıkları bir korku belirgindi.
Dünyaya hükmeden zalim padişah tam karşılarında duruyordu. Bu, savaşlarda bile böyle olmazken Sultan Arslan'ın kalkıp sınıra, tam karşılarına dikilmesi hepsini korkudan titretiyordu.
Sessizliği bölen ses Alex'in küçük kahkahasıydı. Önüne etten duvar ören muhafızları iki yana açıldığında Alex elleri arkasında birleşik, rahatlıkla Sultan Arslan'a doğru yürümeye başladı.
Bu sırada Hükümdarlarını korumak isteyen Osmanlı ordusu öne doğru atılıyordu ki Sultan Arslan elini kaldırarak askerlerini durdurdu ve attan çevik bir hareketle indi.
Askerlerine başıyla geriye çekilmeleri komutunu verdiğinde öfkeli bünyesini ona doğru gelen Prens Alex'e döndürdü.
Alex askerlerini geride tutuyordu.
Adımları birbirlerinin karşısında durakladıklarında Alex gevşek bir hareketle gülümsedi ve çok iyi bildiği Osmanlıca dilini konuşmaya başladı.
"Ne o Sultan Arslan, siz benim davetlerime icabet eder miydiniz?"
Arslan öfkesine yenik düşmemeyi kendine tembih ederek ellerini yumruk yaptı. "Kuralına göre oynayacaktın Alex! İnsanlaırma, kadınlarıma dokunmayacaktın! Çocuklarıma elini sürmeyecektin!"
Etraf kan gölüydü. Kafası kesilmiş kadın bedenleri yerlerdeydi ve Arslan dönüp bakmak istemiyordu. Bakarsa gardı düşerdi. Bakarsa öfkesine hakim olamazdı.
Alex'in kaşları çatıldı."Sen de benim kadınıma ve çocuğuma dokunmayacaktın! Ne diyorlardı sizde. 'Dişe diş, kana kan!'"
Sultan Arslan öfkeyle kükredi. "Ben senin kanını akıtmadım! Ben Nadia'ya zarar vermedim!"
Alex bir adım öne çıkarak "Alıkoydun!," diye karşılık vererek bağırdı. "Sen benim Leydi'mi hangi vasıfla alıkoyarsın?! Sen benim taht sahibi varisimi hangi cüretle alıkoyarsın!"
Arslan titreyen ellerinden birini havalandırarak işaret parmağını göğe kaldırdı. "Allah şahidim olsun Alex, varisinin yüzünü bile göremeyeceksin! Nadia'ya bir kez olsun dokunamayacaksın!"
Alex içinde kaynayan öfkeyle "Nadia'yı alacağım!," diye diretti. "Fermanın ve neler yapabileceğin umurumda değil!"
Ellerini iki yana açtı. "Sen bana ne yapabilirsin ki Sultan Arslan?!"
Arslan öfkeyle kahkaha attı. "Yeni yetme bir Prens'sin. Seni de ülkeni de mahvedeceğim!"
Sessizlik oldu. Alex'in sabrı taşmak üzereydi. Okuduğu ferman ona bunları yapmaya itmişti.
Nadia'yı baştan göndermesi hataydı ve o bir kez hata etmişti!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RİCHARD KRALLIĞI (TAMAMLANDI)
أدب تاريخيKorsanlar tarafından kaçırılıp, krallığa satılan Nadia ve krallığın büyük veliaht prensi Alex'in hikayesi.. Alex'in müstakbel prensesi, Alex'e bir evlat veremediğinden ötürü yeniden bir harem kurulur ve köle pazarlarından yeni cariyeler alınır. Nadi...