"Kendimi öldürürüm Alex!" diye boğazım yırtılırcasına haykırdım. "Ben seninle esaretten kurtulmak için kaçtım! Burada da esir olmam. Kendimi öldürürüm!"
Ellerini saçlarına geçirerek bıkkın bir nefes veren Alex'in öfkeli ifadesi umurumda değildi. İngiltere'ye girdiğimizle sınırda küçük bir şatoya gelmiştik.
İngiltere Mahkemelerince ve Osmanlı Devletince ölü olarak bilineceğim için taç takma töreni olup resmi Kral olana dek burada kalmamı söylüyordu fakat bencillik miydi bilmiyordum bu sefer ben istemiyordum.
"Nadia beni çıldırtmak mı istiyorsun sen?! Seni esir etmiyorum ben. Seni korumaya çalışıyorum!"
Yeniden kafamı sağa sola sallayarak reddettim. "Esaret istemiyorum anlıyor musun?! Eğer beni tekrar esir edeceğini bilsem o saraydan dışarıya adımımı atmazdım çünkü orada benim duygularımı yerle bir eden kimse yok!"
Öfkeyle inip kalkan göğsü yavaşladı, başını bana çevirdi. Kafasını sağ omzuna doğru yatırdığında "Söylesene o adama karşı bir hoşlantın mı var?," diye sordu. "Seni zorla o saraydan kaçırmışım gibi konuşuyorsun!"
Öfkeyle ona doğru adımladım ve başımı bir kez önüme eğmedim. O benim kralım değildi!
"Sen bana özgürlüğümü bahşettin ve seninle geldim! Sen ne düşündün? Seni istediğim için mi? Asla Alex. Asla senin için kılımı kıpırdatmadım!"
Bu söylediklerim Alex'eydi. Bu söylediklerim kalbimeydi. Mantığım bu şekilde bas bas bağırıyordu ve ben bir daha kalbimi dinleyerek hataya düşmeyecektim.
Öfkeden seğiren mimikleriyle "Ondan hoşlanıyorsun," dedi. Ardından yüzünü buruşturdu. "Barbar bir padişaha hoşlantı duyuyorsun. Sana ne oldu Nadia?!"
Ne saçmalıyordu?!
Öfkeyle gülerek "Aklını yitirmiş gibisin Alex, asıl sana n'oluyor?!" diye sordum. "Ondan hoşlansam o sarayda bağırır seni ifşa ederdim ve Sultan Arslan'ın yanında keyifle şarabımı yudumlarken sana yapacağı işkenceleri seyrederdim! Aklımı hafife alıyorsun! Ben sadece özgürlüğümü istedim!"
Bir adım daha attı ve aramızdaki mesafeyi tamamen kapattı. Kafasını yüzüme doğru eğdiğinde burunlarımız birbirine değiyordu.
Kalbimin sesi duyulmasın istedim.
Sakin nefesleri yüzüme vururken "Kim olduğunu unutma Nadia," diye fısıldadı. "Benim kim olduğumu unutma. Sen benim kadınımsın. Benim Leydi'msin."
Kafasını geri çekti ve çatık kaşlarıyla gür bir sesle bağırdı. "Ve ben senin kralınım!"
İrkilerek bir adım gerilediğimde "Sen benim tebaamsın!," diyerek üste çıktı. "Huzurumda nasıl konuşacağını bil!"
Başımı önüme eğerek alt dudağımı dişledim. Sakin kalmaya çalıştım fakat olmadı.
Hızla kafamı kaldırdığımda ağzımdan çıkacak cümleler umurumda değildi.
"Ben senin ölmüş bebeğinin annesiyim! Neler çektim ben haberin var mı senin? Sen benim Kralım değilsin ve ben senin tebaan değilim! Hayırlatırım Alex, beni Leydi sen yaptın ve ben azad ettin!"
"Bu hiçbir şeyi değiştirmez!," diye bağırdı. "Emirlerimden çıkamazsın! Senin için yaptığım tüm bu şeyler senin neden zoruna gidiyor anlamıyorum! Sadece çok kısa bir süre Nadia, çok kısa bir süre burada kalacaksın. Bunun nesi zor?!"
İşaret parmağımı kaldırarak göğsüne vurdum. "Sana asla boyun eğmeyeceğim. Başındaki altın taca itaat etmeyeceğim! Bunun için beni o özgür İngiltere Mahkemende yargılayabilirsin! Ve Alex, sana yemin ederim bu şatoda bir gün bile geçirmeyeceğim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RİCHARD KRALLIĞI (TAMAMLANDI)
Historical FictionKorsanlar tarafından kaçırılıp, krallığa satılan Nadia ve krallığın büyük veliaht prensi Alex'in hikayesi.. Alex'in müstakbel prensesi, Alex'e bir evlat veremediğinden ötürü yeniden bir harem kurulur ve köle pazarlarından yeni cariyeler alınır. Nadi...