XXVI

16.5K 994 470
                                    

Bakışlarım Arslan'ın yüzünde kalakalırken muhafızlar hızla o yöne doğru koşturmaya başladı.

İçimdeki panik havasıyla ileriye adımlayacaktım ki Alex kolumu sertçe tuttu. "Ait olduğun yerde kal Nadia!"

Halk öfkeyle etrafına bakındığında, Sultan Arslan'ın kim olduğunu seçmeye çalıştıklarını biliyordum.

"Katil!" diye yuhlamalar kulağıma doldukça yüzüm buruşuyordu. Bunu o haketmiyordu. "Bebek katili Arslan! İdam istiyoruz!"

Muhafızlar saniyeler içinde Sultan Arslan'ın etrafına etten duvar ördüğünde iki muhafız koluna girerek kalabalıktan hızla çıkardı ve yürütmeye başladı.

Arslan'ın itiraz etmesini bekledim. Bir şeyler söylemesini bekledim ama onun yaptığı tek şey öylece yüzüme bakmaktı.

Muhafızlar onu sürüklercesine yürütmeye başladığında alt dudağımı dişleyerek Alex'e döndüm. "Her şeyi mahvettin! Mutlu musun?!"

Alex beni dinlemeyerek bakışlarını direkt olarak Arslan'a dikti. Yanımızdan geçerlerken gözlerimiz daha yakından kesişti ve daha büyük bir mutlulukla "Nadia," diye sayıkladı. "Yaşıyorsun."

Tebessüm ettim. "Yaşıyorum."

Alex sıkıca tuttuğu koluma baskı uygulayarak "Konuşma o herifle!" diye tısladı.

Arslan hızla yanımdan götürüldüğünde halk çıldırmışcasına önündeki etten duvarı aşarak Arslan'a saldırmak istiyordu.

Alex elini kaldırdı ve insanların dikkatini çekti. "Sakin olun! Size yemin ederim hakkettiği en ağır cezayı alacak! Herkes duysun bilsin ki Osmanlı Hükümdarı Sultan Arslan, İngiltere Kralı Alexander Richard'a esir düştü!"

Halk biraz sakinlemeye başladığında bu sefer dillerden tek bir kelime dökülüyordu. "İntikam!"

Kolumu Alex'in elinden hızla çekerek kurtardım. "Lanet olsun Alex her şeyi mahvettin!"

Eteklerimi tutarak hızla arkamı döndüm ve Arslan'ı götüren muhafızların peşine yürümeye başladım.

Saniyeler içinde yok olmuşlardı. Adımlarımı hızlandırdım. Ona yardım etmek istiyordum. Onunla ittifak olmak istiyordum. O çok güçlüydü. Çok güçlü ve benim gibi.

Saraya girdim. Zindanların olduğu kata inmeye başladım. Meşalelerin aydınlattığı koridorun sonundan sesler geliyordu.

Arslan'ın sesini duydum. "Kralını çağır bana!," diye tısladı. "Bana böyle davranmayı kes! Karşında kim olduğunu bilmiyorsun!"

Adımlarımı daha da hızlandırdım. Köşeyi döndüğümleyse onu gördüm. Muhafızlar onu koyduğu parmaklıkları kilitledi. Ardından askerlerden biri Arslan'ın dediklerine kahkaha attı. Benim geldiğimi görmemişlerdi.

"Ah dostum bir daha bu parmaklıkların ardına çıkamayacaksın! Sultanlığın dışarıda kaldı!"

Arslan alayla güldü. "Kelleni ayaklarımın önüne yatırdıklarında da aynı şekilde gülebilecek misin meraklandım şimdi."

Muhafız yeniden ağzını açıyordu ki "Muhafızlar!" diye seslenerek araya girdim ve oraya doğru yürümeye başladım. "Karşınızda bir hükümdar var! Osmanlı Hükümdarı! Onunla böyle hadsizce konuşmak size vazife değil, kimseye değil! Çıkın dışarı!"

Anında başlarını önlerine eğdiklerinde Arslan'a gülen bir adım öne çıkarak "Bağışlayın Kraliçe Hazretleri." diyerek önümde reverans yaptı.

Kafamı sağa sola sallayarak "Benden değil Sultan Arslan'dan bağışlanma dileyin." dedim.

Muhafız dişlerini sıktı. Öfkelenmişti. Fakat Kraliçe'sine karşı gelmenin ne manaya geldiğini bildiğinden Arslan'a dönerek reverans yaptı ve "Bağışlayın Sultan Arslan." dedi.

RİCHARD KRALLIĞI (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin