Hayat bir oyundu. Yaşam süresince ne yaşarsan yaşa, başladığın noktaya mutlaka dönüyordun. Benim oyunum bugün başa sarmıştı. Yeniden doğduğum, yeniden oyuna girdiğim gündü bugün.
At arabasından indiğim an memleketimde olmanın derin mutluluğuyla dolu gözlerime aldırmadan kocaman gülümsedim. Arkamdaki at arabalarında durduğunu hissettim. Prens Charles arabasından inmiş olacak ki tüm muhafızlar reverans yaptı.
Umursamadım. Toprak yolda birkaç adım attığımla içimdeki dürtüye engel olamadan ve üzerimdeki elbiseyi umursamadan dizlerimin üzerine çöktüm.
Ağlıyordum. Bu sefer üzüntüden değildi. Bu sefer özlemdendi. Rusya'nın her bir karışı benim yuvamdı.
Elim toprağı avuçladığında omuzlarımında sarsıldığını fark ettim.
Bir daha evime dönemeyeceğim düşüncesi kalbimi her gün yaralıyordu ve bugün o yaranın üzeri kabuk bağlamıştı.
Bu teklifi kabul etme sebebim tamamiyle Rus Kralına güvendiğimden değildi. Ben bu toprakların çocuğuydum ve evime dönme teklifimi asla reddedemezdim.
Zaten benim topraklarımda bana ihanet etmezdi.
Prens Charles'in yanı başımda duran çizmelerini gördüğümde kendime gelerek elimdeki toprağı yere bıraktım. Derin bir nefes alıp ağlamamı susturmaya çalıştığımda "Özleminizi anlıyorum ve saygı duyuyorum Kraliçe Hazretleri," dedi. "Fakat diz çökmeniz doğru bir davranış değil. Artık siz bu topraklara diz çöküp itaat etmeyeceksiniz. Siz bu topraklara hüküm süreceksiniz!"
Ellerimin tersiyle gözlerimin yaşını silerek ayaklandım ve yüzüne baktım. Buz mavisi gözleri yüzümü anlayışla süzüyordu.
Gülümsedim. "Topraklarımı özlemişim Bay Charles."
Onlar için açık bir tehdittim. Rusyada halk tarafından sevilirsem aynı anda hem İngiltere hem Rusya himayem altına girecekti. Aynı zamanda Osmanlı. Fakat onlar beni bir tehdit olarak görmüyordu.
Ne içindi? Kadın olduğum için mi? Buraya getiriliş amacımı biliyordum. Genç bir kadın olmam onlara alt edilmesi kolay gözükmüş ve önüme bir yem atmışlardı. Ben de o yemi yemiş gibi yapmıştım.
Bu soğuk savaşın kazananı kim olacak bilinmezdi fakat kendime o kadar inanıyordum ki. Bu hikayenin sonunda yüzü gülen ben olacaktım.
Charles elini öne uzatarak yürümeye başladı. "Sarayıma hoş geldiniz, şeref verdiniz Majesteleri."
Eteklerimi toparlayarak yürüyüşüne eşlik ettim. Sarayın bahçe kapısı bizim için açıldığında "Hoş buldum." diyerek yanıtladım.
Kapının eşiğine vardığımızla karşılamanın epeyce kalabalık olacağını fark etmem bir oldu.
Prens Charles nezaket göstererek eliyle ileriyi gösterdi ve önce benim yürümemi istedi.
Zarif bir gülümsemeyle ellerimi önümde birleştirdim ve bir asilzadeye yaraşır şekilde yürümeye başladım.
Kral yolunun sağ ve sol kısımları saray soylularıyla doluydu. Taşlık yolda yürümeye başladığımda insanların alkışlarla karşılama yapması bir oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RİCHARD KRALLIĞI (TAMAMLANDI)
Historical FictionKorsanlar tarafından kaçırılıp, krallığa satılan Nadia ve krallığın büyük veliaht prensi Alex'in hikayesi.. Alex'in müstakbel prensesi, Alex'e bir evlat veremediğinden ötürü yeniden bir harem kurulur ve köle pazarlarından yeni cariyeler alınır. Nadi...