[0.5]

1.3K 80 5
                                    

Jungkook, Falling.

🕯

Anlara takılı kalmak benim kâbusumdu.

Bu öyle korkunç bir histi ki çıkamıyordum yalnızca on saniye süren o zaman dilimlerinden. Her yanımı sarıp beni etkisi altına alıyordu anılar. Bir bir. Teker teker.

Canım sıkkındı. Canım sürekli sıkkındı. Canımın sıkıntısı asla beni terketmiyordu çünkü siktiğimin hayatında bir tek iyi şey olmuyordu.

"Boşanıyorlar. Yarın."

Gözlerim karşımda, yere inen yağmur damlalarındaydı. Hava kapalı, yağmur yağıyordu. Yaklaşık iki saattir aralıksız yağan yağmur, hazırlıksız yakalanan herkesi sırılsıklam etmişti.

Hazırlıksızdım ama bundan rahatsız değildim.

Okula giden yolda yakalandığım yağmura aldırış etmiyor yürümeye devam ediyordum ancak yirmi dakika gibi bir süre önce Gurur arayıp okul yolunun üzerindeki kafede beklediğini söylemişti. Bende yolun üzerindeki kafeden içeri gireceğim anda saçakların altında elinde iki kahveyle beni beklediğini görmüş, yanına gelmiştim.

Sonuç olarak yirmi dakikadır buradaydık. Kahve iyi gelmişti. Zihnim darmadağınıktı. Toparlayabildiğim söylenemezdi ama bir şekilde idare ediyordum.

Saniyeler süren sessizlik, cümlemin ağırlığının ikimizin üzerine çökmesine sebep olmuştu.

İçimden kasvet taşıyordu sanki. Eğer bir rengi yansıtıyor olsaydık zift gibi siyah benim imzam olurdu. Bundan emindim.

"Taşınacak mısın Kadıköydeki eve?" Dedi Gurur dakikalar sonra.

Gözlerimi yerde oluşan su birikintilerinde gezdirdim.

Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirirken derin bir nefes aldım. Elim, ceketimin cebindeki sigara paketime gitti. Paketi avucumun arasına alıp içinden bir dal çıkardım ve dudaklarımın arasına yerleştirdim. Çakmağımla sigarayı ateşlediğimde, içime çektiğim nefes ciğerlerime doğru hızla yol aldı.

"Hayır," dedim sigarayı parmaklarımın arasına alırken. "Cehenneme kadar yolu var. Siktirsin gitsin."

Gururun gözleri bana döndü.

"Şeyda," dedi ben ciğerlerimdeki dumanı havaya bırakırken. "Sana söylediğim şeyi düşündün mü?"

Botumun ucuyla zemini eşelerken başımı salladım.

"Gideceğim," dedim bir elimi üzerimdeki deri ceketin cebine yerleştirirken. "Senin için."

Başını sağa sola sallayarak derin bir iç çektiğini duydum.

"Aptalsın," dedi kızgın bir sesle. "Kolay şeyler yaşamıyorsun. İşe yarayacaksa gidip orada bir saat oturacaksın gerekirse. Anlat derse anlatacaksın. Kimseden utandığın falan yok zaten. Sana iyi gelecekse anlatacaksın. Benim için falan değil. On sekizine kadar kendi mücadelenle geldiğin hayatının geri kalan yarısı için. Sok bunu kafana."

Kaşlarımı çattım.

"Büyütme," dedim sigarayı dudaklarıma yaslarken. Devam ettim. "Konum atarsın, boş bir anımda giderim."

"Boş an yarat." Dedi ceketinin önünü kapatmadan hemen önce. Sonrasında ikimiz de susmuş, bir süre sessizliği sürdürmüştük.

Okula doğru yürümeye başladığımızda yağmur hâlâ yağıyordu. Gurur yanında şemsiye getirmişti. Ve altında olmam konusunda oldukça ısrarcıydı. Omzum sürekli koluna çarpıyordu ve bu durum inanılmaz sinirimi bozuyordu. Zaten en fazla okul bahçesine kadar dayanabilmiştim. Okul kapısından içeri girene kadar yağmur damlalarının saçlarımı ıslatmasına müsaade etmiştim.

Bekler miydin? •texting•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin