#27

49 12 52
                                    

okuldaki her insanın çıktığına emin olduktan sonra minji'nin kapısını tıklattım.
"gel bakalım sevgili chim."

içeri girdim. koltuğuna yayılmıştı. mutluydu. "neden bu kadar geciktin?"

"işimi sağlama almak istedim öğretmenim." çantayı çıkarıp masanın üzerine bıraktım.
"ah, tanrım. bu müthiş bir şey!"

lanet olası tanrı sensin. ve birazdan öleceksin.

"neden bunu kutlamıyoruz sevgili chim? bize iki kahve getir hadi."

ah,ölüm kahven. acelecisin minji.
'mini mutfak' denilen yerde iki kahve doldurdum. ah, minji... ne kadar mutlu olduğumu anlatamam sana.
cebimden eter şişesini çıkardım ve minji'nin kahvesine 4 çay kaşığı karıştırdım. fazla atmamalıydım. canlı olmalı, acıyı hissetmeliydi.
kapıyı çalıp tekrardan odaya girdim.
"gel bakalım sadık öğrencim." dedi, sadık köpeğim der gibi. tiksinç.

kahveyi önüne koydum ve karşısına oturdum. "size yaşamayı sevdiren nedir öğretmenim?"

"ah, chimmine. yaşam zor ama sevgili öğrencilerime iyi şeyler aşılama fikri... bunun ne olduğunu sadece benim gibi öğretmenler anlayabilir. düşünsene, ben ölsem bile onlar benim sayemde devam edecekler. sadece benim sayemde."

sakin ol chim. henüz erken. henüz. oldukça erken. sakin ol.

"haklısınız. belki de arkanızdan dua bile ederler."

kahvesini içti. yaklaşık 3 ya da 4 dakika yeterli olacaktı.
"tanrıya inanır mısınız bayan, onun bir katil, bir kötü olduğuna?"

midesi bulanıyordu. "tanrı bizi korur chim."

"o zaman, koru kendini minji."

"galiba- kötü hissediyorum. lavaboya kadar eşlik eder misin?"

"iyi misiniz efendim?"

"iyiyim. iyiyim. şu şeyi koklayınca biraz başım döndü sanırım."

minji iyice uyuşurken yavaşça eldivenlerimi çıkardım ve ellerime geçirdim.
"bugün burada bir şeyi kutlayacağız, sevgili öğretmenim."

konuşamıyordu artık. "dehşet bir şeyi."

ipleri çıkarıp onu bağlamaya başladım. "tanrının ölümünü minji."

ah, hiçbir şeye karşı koyamıyorsun. seni zavallı. basit bir av olarak gördüğün bir ortaokul öğrencisi, senin sonun oluyor. ne acı ama.

diğer lanet olası çantadan uyuşturucuları çıkarmaya başladım. bunlarla ilgili tek bildiğim, yıllarca öğrencileri ve insanları zehirlediği, ayrıca fazla dozunun insanı önce delirttiği, daha sonra ise acı şekilde öldürdüğüydü.
tam aradığım.
bir şırınga çıkarttım ve sıvı olan uyuşturucuyu içine çektim.
"ah, minji. beni ekstra uğraştırmadığın için sana ne kadar minnettarım, anlatamam."

10 dakika kadar bekledim öylece. tanrım kendine gelene, anın farkına varana kadar. tanrıya son verebilecek olmak, mükemmel bir histi.
"chim-chim ne oluyor- ne yapıyorsun sen!? heey! kimse yok mu!?"

"ah, boşuna bağırdığının farkında değil misin yoksa?"

tişörtünün kolunu yukarı doğru çektim ve şırıngayı batırdım.
"chim-o ne! ne yapıyorsun dedim sana!"

"düşündüm de minji, sen yıllarca diğer insanlar için çalıştın. bunu hak ettin artık. bunu kanında hissetmek, mükemmel bir şey, yanılıyor muyum?"

"seni gerizekalı! çöz beni hemen!"

"bir tanrıya göre fazla güçsüz, bir ava göre ise fazla cüretkârsın minji."

"chim hemen kendine gel ve çöz beni. bu olay yaşanmamış gibi yapabilirim, söz veriyorum sana."

kahkaha attım. 2. şırıngayı dolduruyordum. "bu olay zaten hiç yaşanmadı ki minji. sen şu an uçaktasın, tatilde ve mutlusun. unuttun mu?"

"tamam, tamam. sana yalvarıyorum çöz beni tamam mı? ne istersen onu yapacağım. korkuttun da beni, istediğin olacak. lütfen çöz artık."

istediğim bir şey için onu korkuttuğumu, istediğimi alınca onu çözeceğimi sanıyor. şırıngayı batırdım. "kurbanlar boşuna çırpınır ama hep çırpınırlar, neden minji?"

"tanrım... sen cidden kafayı yemişsin. o uyuşturucu da sökmez bana, anladın mı!?"

"o zaman güzel haber minji. bu okulda ne kadar bundan varsa sana hepsini veririm ve işe yaramayınca ayaklarına kapanıp seni çözerim? mantıklı değil mi?"

"chim..." 4. şırıngayı soktum damarına. "bu özel, minji. bunu asla unutma olur mu? bu jae için. ona yaptıkların, hayatında bıraktığın o iğrenç iz için."

bağırmaya başladı. debelenmeye. acı çekmeye. kıvranmaya.

"bırak! lanet olasıca!"

güldüm. "daha çok bağır minji, hoşuma gidiyor."

ve 6.şırınga. gözlerinden gelen yaşları gördüm. yüzü beyaz, bembeyazdı. gözleri sabit bir yere bakamıyordu artık.

"ah, minji." saçlarını parmaklarımdan geçirdim. "bu müthiş saçlarına zarar vermeyi ne çok isterdim, biliyor musun? ne yazık ki, detaylarla uğraşamam."

gözleri kapanıp kapanıp açılıyordu. ama bilinci yerindeydi. beni duyabiliyor, söylediklerimi idrak edebiliyordu.

karşısına geçtim. "minji öğretmen. sen 9 yıldır bu okuldasın. yüzlerce, binlerce öğrenciyi bu pislikle zehirledin. bu pislik, senin hayatının sonunu getirdi. ve jaemin. ona bunu yapmaya asla cesaret etmemeliydin. etmemeliydin."

7.şırıngayı bastırdım. hepsini saniyeler içinde damarına boşalttım.
elimle çenesini tuttum ve kendime çevirdim başını.
"bana bak. gözlerime. vahşeti görüyor musunuz öğretmenim? senin eserin. tüm bunlar senin eserin. ben. ben senin eserinim minji! beğendin mi, beğendin mi sevgili öğretmenim."

10.şırıngayı çektim. "mutlu ol. son gördüğün yüz, en sevdiğin öğrenciye ait."

enjekte ettim. "insanlar çoğu katili 'psikopat' kategorisine koyar, öğretmenim. ama bak, ben değilim. sana delice hiçbir şey yapmadım. ben, bir kişinin hayatını sonlandırıp, yüzlercesini kurtardım. hak ettiğini sana yaşattım minji."

hâlâ açılmaya direnen gözlerine konuştum. "uyan ve öğrencini tebrik et."

mr. fish (fuck it shit happens) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin