jun, 6 friday
evdeyim. alkol ve ölüm her yerimi sarmış vaziyette. "bu insanların neden içtiğini asla anlamayacağım." konyak şişesini kafama diktim. tüm olaylar kafamın içinde fırtına gibi esiyor ama bana asla ulaşamıyordu. "ve kendimin de."
elimde şişeyle balkona çıktım. dışarıda tek tük kalan insanlar yukarıdan ne kadar da komik gözüküyorlardı. arabasına binmek üzere olan bir adamın arabasını alıp elimde parçalayabilecek kadar büyüktüm. peki tanrı? o minji miydi? ahah, öldü o. öldü ya chim. "rahat edin artık insancıklar! sizi en büyük belanızdan kurtardım!"
artık gitmeliydim. buradaki işim sona ermişti.yalpalaya yalpalaya içeri girdim. kendimi istediğim şekilde öldürebilirdim. bıçaklayabilirdim, ilaçla ölebilirdim, kendimi aşağı atabilirdim... neden yapamıyordum? neden, neden lanet olası.
kalemi sağ elime batırdım. batırdım. sonra bir kez daha. acı, umurumda değildi.
başımı soğuk zemine yasladım. burada bitsin istiyordum. son gördüğüm şey, minji'yi öldüren ellerimden akan kan olsun istiyordum. "hayır, jae'yi istiyorsun aslında!""lanet olası kadın ve adam nerede?" uzunca düşündüm. doğru ya, bugün anma günüydü. korenin değerli ölülerini anma günü. neden orada değildim? "neden değilsin chim?"
vatan haini miydim?"chim sesini kes ve kendine gel." "ağla, ağla artık! rahatla!"
olmuyor, lanet olsun olmuyor.
kapı çaldı. kapı? "kapı çaldı seni sersem." kapı mı, hangi kapı? ben evde değilim ki.
kendimi sürükleye sürükleye kapıya gittim. kapının koluna tutunarak ayağa kalktım. kendimi zor tutuyordum. ne olurdu gelen jae olsaydı...
"tanrının belası!" içeri girip kapıyı sertçe kapattı. yine mi ağlamıştı? lanet olası yine mi üzmüştüm onu? dur, ne işi var burada?
sırtımı sertçe duvara yasladı. elleri boğazımdaydı. "sen katilin tekisin chim!"beynim zonkluyordu, olayı asla kavrayamamıştım. "jae.. yardımına ihtiyacım var..."
"s.keyim ihtiyacını! seni adi! senin-senin yüzünden masum biri öldü! ne istedin ondan! kıskandın- kıskandın değil mi! bu kadar mı alçaksın sen chim!"
"hey.heey." gözlerimi kapatıp başımı salladım. "bana bak. gözlerime jae. ben yalnızca bir kişiyi öldürdüm anlıyor musun?"
"kes yalanı! tanrının belası seni! hepsi benim suçum, seni ihbar etmeliydim! o zaman-o zaman ölmezdi hei! ama hatamı anladım."
ellerinden kurtulup yere çöktüm. "yapma jae."
"seni..seviyordum biliyor musun! yalnızca sıranda otururken bile çok hoşuma gidiyordun! dizlerimde uyuduğunda büyülendim sanmıştım, telefonda senden mesaj beklerken bile kalbim çok hızlı atıyordu.. o okuldaki pislik yaratıkların tersine içinde parlayan bir ışık görmüştüm, beni kendine çekmişti! ama sen... sen onların yanında kala kala kararmışsın chim! onlardan daha beter olmuşsun. tiksiniyorum senden! sen, kapatılması gereken, insanlara zararlı bir canavarsın! hei'yi... hei'yi öldürdün... ve ben bir kez daha hata yapmayacağım. her şeyi anlatacağım!"
ayağa fırladım. kolundan destek almaya çalıştım, başım feci dönüyordu. beni itince durumun öneminin farkına vardım. "lütfen... kabul ediyorum ama lütfen, sana bir şey vermeme izin ver."
tepki vermemesini fırsat bilip mutfağa fırladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mr. fish (fuck it shit happens)
Mystery / Thrilleri can pretend i never wondered if you'll need me like i've needed you yeah, i know i'm so selfish.