#43

39 12 12
                                    

jun, 1   sunday

"bayan minji, sizin için meraklanmaya başladım. anneniz bir çantanızı evinizde unuttuğunuzu söyledi, o da size ulaşamıyormuş. çantayı bilerek mi bıraktınız? lütfen kısa sürede dönüş yapın. sevgiler. okul müdürü."

üç gün önce gönderilmişti. düşünmeye başladım. eğer ortada bir çanta varsa, valiz de olmalıydı. ama neredeydi? minji önceden mi yollamıştı? yollamadıysa niye bugüne dek biri denk gelmemişti? bir şey yapmalıydım. lanet olası bir şey yapmalıydım. koşarak evden çıktım. apartmanın kapısında jae'yle karşılaştım. "hei'yle konuşmuşsun?"

"şimdi olmaz dostum. birkaç saat sonra görüşelim, tamam mı?"
cevap vermesini beklemeden koşarak uzaklaştım yanından.
okul hafta sonları da açıktı. çünkü müthiş okulumuz diğer okulların aksine eğitimden daha fazlası için çalışıyordu.
hızlıca minji'nin odasına çıktım. oradaydı. masanın altında. çok büyük değildi ama gözden kaçırılabilecek kadar küçük de değildi. hızla valizi açıp içine göz gezdirdim. bir sürü kıyafet, biraz makyaj malzemesi ve çeşitli haplar. salak kadın. nasıl geçirmeyi düşünüyordu onları kontrolden acaba. salaklıktı.
işime yarayacak olanları cebine, gerisini minji'nin çekmesine attım.
valizi kapatıp okuldan uzaklaşmaya başladım. yok edilebilecek en iyi yerin sahil kenarı olduğunu düşünüyordum. biraz uzağında bir uçurum vardı. nefes nefese kalmıştım vardığımda. güvendeydim, burası aşırı ıssızdı. valizi boşaltıp kayalıklardan aşağı fırlattım. kıyafetleri de kenarda üst üste yığdıktan sonra cebimden çakmak çıkarıp hepsini yaktım.
"tüm bunlar da neyin nesi böyle?"
arkamı döndüm. "oh, jae. korkuttun beni dostum."

"ne yapıyorsun sen burada?" yanıma yaklaştı. "bu yanan şeyler de ne?"

"minji'nin eşyaları. ufak bir gözden kaçırma hatası diyelim."

"bütün bunları yakmasaydın yakalanabilir miydin yani?"

"bilmem. belki de." anlamsız bakıyordu. yere oturdum. "sen iyi misin?"

"ben-ben bilmiyorum. hei'yle ne konuştunuz?"

"ona çenesini kapatmasını yoksa onu öldüreceğimi söyledim. o da susmayı seçti."

"ciddi misin? ne yani, onu korkuttun mu? chim o iyi biri tamam mı, ona böyle davranma."

gerçek bir kahkaha attım. "şaka mısın sen jae? minji'yi öldürdüğümü biliyor. ne yapsaydım ayaklarına mı kapansaydım. belki yüce hei beni affederdi, ha?"

"dalga geçme." sinirlenmişti. "o gerçekten iyi biri."

"aynı şeyleri minji için de söylediğini hatırlıyorsun değil mi?"

duraksadı. "evet, ama o minji değil. minji gibi iğrenç biri değil."

"nasıl bu kadar eminsin? madde bağımlısı hem de o."

"evet biliyorum. ama vazgeçmeye çalışıyor. bırakmayı çok istiyor. iyi biri olduğunu görebiliyorum."

"bu konuyu şu an konuşmak istemiyorum ama sana bir şey soracağım. az önce minji'nin iğrenç biri olduğunu söyledin. peki iğrenç birinin ölmesine neden bu kadar tepki gösterdin jae?" gerçekten ama gerçekten bilmek istiyordum.

"çünkü ne olursa olsun birinin hayatına son vermenin iyi bir şey olduğunu düşünmüyorum. ayrıca sana zarar gelmesini de hiç istemiyorum. bu olayın sana iyi geldiğini falan da sanmıyorum."

son cümlede biraz haklı olabilirdi. azıcık yanılmış olabilirdim, ama bu minji'nin lanet olası dünyadan gitmiş olduğuna sevinmemi engelleyemezdi. minji yok, böylesi çok daha iyiydi.

"nasıl yaptın chim? ölü bir bedene nasıl temas edebildin?"

düşündüm. "abartıyorsun. hiçbir şey hissetmedim."

"zevk almadın mı yani?" korkuyordu.

"hayır, almadım. lanet olası bir psikopat falan değilim ben tamam mı jae. sadece iğrenç birini ortadan kaldırdım, hepsi bu."

"öldürdüğüne pişman değil misin?"

"değilim. olmayacağım da. sen onu öldürmemiş olmamı isterdin ama değil mi? jae dön de aynaya bak. sana ne yaptığını biraz düşün. onu neden seviyormuş gibi davranıyorsun? iğrenç biri olduğunu biliyorsun. neden hâlâ o lanet kadını savunuyorsun?" zıvanadan çıkmış gibi hissediyordum.

"şey-ben bilmiyorum. sanırım sana hak veriyorum. ama sana zarar gelmesini istemiyorum."

"merak etme, gelmeyecek."

mr. fish (fuck it shit happens) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin