O gün sadece "Baekhyun ve Korumaları" ile polisler için erken başlamamıştı, elbette, onlardan daha da erken güne huzursuz bir rüyadan uyanarak başlamış olan Xiaojun vardı. Gördüğü rüyayı hatırlamasa da önemli olan bu değildi.
Xiaojun, sanki bir şey bedenini ele geçiriyormuş gibi bir hisle sabahın yedisinde güne başlamıştı. Bedeni kaskatı olmuş, nefesi kesilmişti. Kolunu bırak parmağını bile kıpırdatamayan Xiaojun, panikle çığlık atmayı denese de onu da başaramamıştı.
Sonunda vücuduna yeniden hükmedebilmeye başladığında panikle üstündeki örtüyü elinin bir hareketiyle üzerinden çekip ayağa kalktı ve kendisini çırılçıplak şekilde buldu. Şaşkınca aynada dağınık saçları ve çıplak bedenine bakan Xiaojun, omzundan siyah bir şeyin sırtına doğru aktığını görünce endişeyle önce omzuna şaplak attı sonra da sırtını aynaya dönerek başını çevirebildiği kadarıyla arkasını inceledi. Beyaz teni dışında bir şey yoktu.
Üstüne hızla bir şeyler geçirdikten sonra odasından çıkıp tuvalete giderek yüzüne birkaç kez soğuk su çarptı ve aynada ıslak yüzüne baktı. Su yüzünden alnına birkaç tane saç teli yapışmıştı. Kendi yansımasına bakan Xiaojun, kaşlarını birbirine yaklaşacak kadar çattığını gördü. İçinde bir şeyler kıpraşıyor ve bir şeylere yumruk atma isteği doğuruyordu.
Xiaojun, yeniden uyumayı denese de yatakta uzun süre bir o yana bir bu yana dönerek durdu. Tek başına bir yurt odasında kalıyordu, o da Çin'den buraya üniversite için gelmişti. Birkaç gün sonra Çin'e, ailesini görmeye Dongguan'a gitmek için bir uçakta olacaktı.
Lucas'la aynı sınıftaydı, beden eğitimi okuyordu ve bu sene üçüncü senesiydi. Başarılı bir öğrenciydi, hem uygulamalı hem teorik derslerde fakat aynısı Lucas için söylenemezdi. Lucas, teorik derslerde pek iyi değildi ve ne zaman sınav döneminde olsalar sadece o zamanlar Xiaojun ile iletişime giriyordu. Xiaojun, o zamparaya sinir oluyordu, bütün dönem boyu her hafta farklı bir kızla vakit geçirmekten başka yaptığı bir şey yoktu ve sadece ihtiyacı olduğunda sınıfında Xiaojun'un olduğunu hatırlıyordu! Xiaojun, uzun süredir ona karmaşık duygular içindeydi ve bu duyguların onu terk edip gitmesini en içten şekilde istiyordu fakat olmuyordu işte. Ona ölümüne gıcık olduğu kadar hoşlanıyordu da ama Lucas asla onun farkına varmıyordu. Özellikle o üç arkadaşı yok muydu... Xiaojun'un üçünden de sebepsizce ayrı ayrı nefret ediyordu ama en çok Baekhyun'dan çünkü Baekhyun sürekli Lucas'ın koluna girebiliyor ve ona sarılabiliyordu! Xiaojun ise uzaktan öylece bakıyor ve kalbinin kırılmasını dinliyordu. Xiaojun, Dongguan'a döndüğünde oradaki arkadaşlarına uzun uzun içini dökmeyi kafasının bir köşesine yazdı.
O gün, bir şeyler kesinlikle tuhaftı. Uykusunu bölen huzursuzluk dışında Xiaojun kendini çok sinirli hissediyordu ve her an birilerine saldırabileceğini düşünüyordu. Kampüse yürürken küçük bir kız bisikletiyle yanından geçerken bisikletindeki zili öttürünce Xiaojun öfkeyle hırladı ve boynunu kütürdetti. Tiz sesler bugün onun için işkence gibi geliyordu.
Baekhyun ve Lucas beraber evden çıkarken bugün dersi olmayan Sehun ve dersi öğleden sonra olan Bright evde, Chanyeol'le beraberlerdi. Chanyeol, üzerinde bir sweatshirt ve eşofmanla televizyon karşısında otururken Bright ve Sehun masada oturuyorlardı. Masaları, bar şeklinde uzun ince bir tahtaydı, bir tarafı duvara sabitli diğer tarafından iki ayakla desteklenmişti. Kapıdan içeri girilip, hol aşılınca sağ tarafta merdiven, merdiveni birkaç adım geçince de masa duruyordu. Masa, uzunluğu değiştirebilen altı metal sandalyeyle çevriliydi. Masanın hemen arkasında da oturma takımı bulunuyordu zaten.
Bright, "Ben ceket istemiyorum" dedi. "Zaten terleyip duruyorum, ceketi sil."
"Ne yapayım?" dedi Sehun, silgiyi eline alırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The End of the Rainbow (ChanBaek)
FanfictionRüyalar Alemi ve Gerçek Dünya'nın sınırları diken üstünde! Rüyalar Lordu, gizemli Ayna Adam'la olan savaşından yara alarak çıktı. İkisinin savaşı gerçekliğe zarar vermiş ve yırtılmalara sebep olmuştu. Bu savaşın sonucunda gerçek olmaması gereken ki...