BÖLÜM 8 - ATEŞLER AŞKINA

4.8K 520 158
                                    

Ben yazarken çok ama çok güldüm, umarım size de pazar pazar aynı enerjiyi yansıtabilirim :)

-*-

Sahilde bir restorantta gelen ikili deniz kenarında bir masaya oturdular. Dünya etrafa hayranlıkla bakıyordu. “Burası neresi? Bayıldım ya...”
“Gümüşlük’e gelmedim deme. Bodrum’un en güzel yerlerinden biridir.”
Dünya dudaklarını büzdü, “Şimdi biz buraya gelince, abim ve ablamla hep beş yıldızlı oteller seçerdik. O kadar para verince de otelden dışarı çıkarmazdı babam bizi,” dedi gülerek. “Dışarıdan su bile istemeyin, der hep.”

“Haklı o zaman adam,” derken Uygar da gülmüştü. Sonra kızın yüzüne ciddi bir ifadeyle baktı, “Dünya... Seni hiçbir şey üzmez mi? Hep gülüyorsun, hep mutlusun. Bazen bu beni korkutuyor açıkçası.”
“Neden korkuyorsunuz?” diye sordu önündeki mezeden çatalıyla yerken.
“Sevdiğim bir dostum bana ‘çok gülenlerin derinlerde sakladığı büyük acıları vardır. Onları gülüşlerine gömerler, derdi hep,” dediği an Dünya başını eğdi. Haklı mıydı? Sonuna kadar haklıydı. Ama Dünya bunu anlatmaya hazır mıydı? Belki evet belki hayır...

Denize çevirdi bakışlarını, “Susmamam gereken bir anda sustum...” dedi adama tekrar çevirirken bakışlarını, “Ve bu yüzden hayatımdaki en derin acıyı yaşadım.” Gözlerini yumdu, “Sanırım benim acım çenemde gizli. Başka bir şey sormayın lütfen Uygar bey.”
Uygar uzanıp elini tuttu, “Sormam...” dedi yutkunarak, “Ama ne zaman anlatmak istersen dinlerim.” Kızın gözlerine bakıp gülümsedi, “İstediğin her an...”

Gece geç saatte otele döndüklerinde onun yan koltukta uyuya kaldığını görüp, bir süre yüzünü izledi. Ne kadar da güzeldi ve bu güzelliğin ardındaki o büyük acıyı merak ediyordu. Sevdiği o adamı, ona bu denli büyük bir acıyı yaşatan o şerefsizi deli gibi merak ediyordu...
Arabadan indi, vale koşup Dünya’nın kapısına yaklaşınca onu durdurdu, “Ben hallederim,” diyerek kapıyı açıp Dünya’yı kucakladı. “Arabayı otoparka götürebilirsiniz, sabah yedide burada olsun, çıkış yapacağız.”
“Emredersiniz Uygar bey.”

Uygar Dünya’yı odasına geçirip yatağa bırakınca yüzüne gelen saçları geriye attı ve yanağını okşadı, “Hiç susma şımarık şey, hiç ama hiç susma. Yeterki birdaha o acıyı yaşama.”
Kalkacakken Dünya, “Uygar...” diye sayıklayınca durup elini tuttu.
“Efendim Dünya, buradayım.”
“Hep burada kal, gitme hiç...”

Uygar gülümsedi, “Yan taraftayım, merak etme, gitmiyorum.”
Dünya diğer tarafa dönünce Uygar sayıkladığını anladı ve kalkıp ceketini çıkararak yan tarafa geçti, odasına gitmekten vazgeçmişti, koltukta uzanıp gözlerini yumdu. İşte tam o anda gözünün önüne Esra yerine Dünya’nın gelmesi dehşete düşmesine ve birden gözlerini açmasına neden olmuştu.
“Neler oluyor Uygar, neler oluyor? Kendine gel!” başını ovaladı. İyi değildi, bu hiç ama hiç iyi değildi.

***

Meltem sofradaki kalabalığı görünce gülümsedi. Uzun zamandır bütün ailesi bir arada değildi. “Dünyacığım sende ne iyi ettin geldin.”
“Evet, nedenini anlayamadık bu davetin,” diye homurdandı Uygar. Nedense dünkü o rüyalardan sonra, kızdan uzak durmaya karar vermişti. Bu kadar içli dışlı olmak yaramamıştı ona. Kafasını karıştırıyordu bu kız bacak kadar boyuyla. Ama annesi daha ilk günden akşam yemeği ısrarı ile çiğnetmişti bu aldığı kararı.

Dünya ise onun dediğine aldırmadan kadına cevap verdi. “Aa ince davetiniz için çok teşekkür ederim Meltem hanım. Çok kibarsınız. Oğlunuz belli ki size çekmemiş. Hayır, Mert Ali beyde çok kibar,” başını eğip ciddi bir şekilde sordu, “Sahi oğlunuz kime çekmiş? Yani dün olanlardan sonra bir düşünmedim değil. Banyoma sen neden dan diye giriyorsun, hadi girdin, gördün çıplağım, çık değil-”
Uygar kızın ağzını kapadı, “Sus Dünya sus! Bir bok oldu sanacaklar kızım,” diye inledi ve ona ağzı açık bakan ailesine yutkunarak, “Düşündüğünüz gibi değil,” dedi.

ATEŞ SENİ ÇAĞIRIYOR - TUTKU SERİSİ III - FİNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin